Aşk ya da mum ışıkları

Bir soğuk Antalya akşamında, arkadaşımın köpeklerini dolaştırmak üzere, Lara sahillerine uzanmıştık. Kış koşullarının terkedilmişlik atmosferindeki kumsalda yürürken, titreşen küçük ışıklar dikkatimizi çekti. Ne olduğunu uzaktan anlayamadık. Bir parça daha karanlık sahilde yürüdükten sonra romantik manzara belirmeye başladı. Mum ışıklarının şerit haline dönüştüğü uzunca bir yürüyüş yolu hazırlanmıştı. Yolun sonuna doğru alüminyum kaplardaki (Tea light) mumların ışıkları kalp biçimini alıyordu. Kumsaldaki mumların romantizminden etkilenmemek mümkün değil; biz de etkilendik doğal olarak…
İlk etkinin sonrasında, sevgilisini soğuk ve rüzgarlı sahile getiren sevgiliyi belleğimizde canlandırmaya çalıştık.
Nasıl bir gecenin kendisini beklediğini bilmeyen güzel kadın, saatlere yayılan makyajını tamamlamış, ipeksi gece kıyafetini makyajıyla bütünleştirmiş ve yüksek topuklu ayakkabısıyla erkeğin arabasına binmiştir. İyi bir akşam yemeğinin kendisini beklediğini tahmin etse de asıl sürprizden habersizdir. Plajların aydınlatmasız yolunda ilerlerken alışılmışın dışındaki durumun farkına varır. Giderek merakı çoğalır. En sonunda süprizin hazırlandığı sahile ulaşırlar.
Bir centilmen olduğunu göstermek isteyen erkek arabadan inerek kadının kapısını açar. Güzel kadının ilk aklına gelen saçlarının rüzgardan bozulacağıdır. Arabadan inerken üşümeye başlar. Bu durumu fark eden erkek, beyaz gömleğiyle rüzgara direnmek zorunda kalacağını umursamadan, ceketini kadının omzuna yerleştirir. Erkeğin romantik davranışı ikisinin de üşümesine çözüm olmayacaktır. Bu sorunu dile getirmek ise atmosferin büyüsünü bozmaktan başka bir işe yaramaz. Mum ışıklarının arasında denize doğru yürürlerken yüksek topuklu ayakkabılar ister istemez sıkıntı yaratacaktır. Çok önceden erkeğin akılda dolaştırmaya başladığı cümleler, olabildiğince hızlı tempoyla kadına aktarılır. Bu arada gece kıyafetleri içindeki kadın ile beyaz gömlekli erkeğin arasında küçük dokunuşlar ve belki de biraz yakınlaşma ama daha fazlasının olamayacağı aşikar…
Ne konuşup, neler paylaştıklarını sizlerin hayal gücünüze bırakıyorum ama iyice üşüyen sevgililerin, soğuk ve rüzgarlı sahilde fazla zaman geçirmediklerine kuşku yok.
Bir başka tarafından konuyu ele alacak olursak; küçük alüminyum kaplardaki mumların sahile yerleştirilmesi romantik olmuş ama sahilden ayrılırken mumları yanan alüminyum kapları toplamayı akıl edememişler.
O sevgililer aşkın ateşiyle yanarken; rüzgara emanet ettikleri kıvılcımlarının ormana sıçrayabileceği ve sayıları giderek azalan çam ağaçlarını küle çevirebileceği…
Ya da alüminyum mum kaplarının 100 yıldan uzun bir süre boyunca kumsalda savrulup duracağı…
Ya da mumları sahile taşırken kullanılan plastik torbanın 1000 yıldan önce doğada çözülmeyeceği…
Ya da birkaç ay sonra ‘deniz, kum, güneş’ sloganının etkisiyle, Lara sahillerinde güneşlenen turistin, eline ayağına alüminyum mum kapların dolanabileceği kimin umurunda…
Çok fazla lafımızı uzatmadan aşkını doğanın büyüsünde yaşamak isteyen sevgililere pek de yakışmamış davranışları…
Ne zaman neler yaptıracağı hiç belli olmayan aşk için “İnsanda akıl mantık bırakmıyor,” diyenlere tekrarının olmayacağı umuduyla saygı duymaya çalışalım.
Aşkın duygusallığını çevre duyarlılığına bağlamış olsak da “Biz böyleyiz işte, aşkımızın yanında çevre falan Hakk getire…” diyenler ise memleketimin tipik insanı…
Her anlamda sevmesini bilenlerin günü olsun 14 şubat…