Adı Yağmur

İlk kitabı Kırmızı Kedi’den yayınlanan Leylâ Çapan’ı Antalya’da yakalayınca, birbiriyle dans eden öykülerin içtenlikle yazıldığı ‘Adı Yağmur’ kitabı hakkında keyifli bir söyleşi yapmadan İstanbul’a göndermedik.

– Daha önce çeşitli dergilerde okuduğum öykülerinin çoktan kitap halinde dönüşmesi gerekiyordu. Neden şimdiye kadar geciktirdin ki?
LEYLA ÇAPAN- Yazmak beni her zaman çok heyecanlandıran bir uğraştı. Kendime bile itiraf etmediğim bir tutku bile diyebilirim. Bu yüzden de çokça cesaret edemediğim, kaçtığım bir konuydu. Dergilerde yayınlanmak beni tanımadığım okura biraz yaklaştırdıysa da bu tanışıklık da gizli bir tanışıklık olarak kalıyordu çoğu zaman. Derken yayımlanan öyküler arasında karşılaştırmalar yapmaya başladılar. Yeni öykülerimi nerede okuyabileceklerini soranlar oldu. Artık kitap olarak görmek istiyoruz diyenler de artınca anladım ki yine cesaretimi toplamam gerekiyor. Bu sefer tek tek öykülerle değil, bir sürü öyküyle okur karşısına çıkacaktım. Bir kalemden çıkmış ama birbirinden farklı öyküler. Önce bitmiş öykülerimi yeniden okudum. Bitirmediklerimi bitirdim. İnce bir kitap olacak sayıya ulaştığını düşündüğümde de dosyamı hazırladım. Öyküler nasıl okuna okuna kendi okurunu buluyorsa, dosyalar da yayıncıları geze geze, onu yayınlayacak yayıncıyı bulunca kitap oluyor.

– İlk kitabının raflarda yerini alması nasıl bir duygu?
LEYLA ÇAPAN- İlk aşk gibi desem. Yinelenebileceğini düşünmediğim bir mutluluk ilk kitabı yayınlamak. Yaratma heyecanını paylaşmak, ortaya çıkmak, görünür olmak, okunur olmak öyle güçlü duygular ki bütün acemilikleriniz, eksikleriniz, yapmak isteyip de yapamadıklarınız ile ilgili kaygılarınız geri planda kalıyor. Bir daha elinize geçmeyecek bir masumiyet de diyebilirim. Bu yüzden de sonuna kadar tadını çıkartıyorum. Kitap daha çıkmadan reklamına rastladığımda kapağının resmini görmem kitapla ilk karşılaşmam. Dört kitaplık yeni bir dizi içinde yer aldığımı da buradan öğreniyorum: yeni yazarlar, yeni edebiyat. Dağıtımdan önce de arka kapak yazısını internetten okuyorum. Editörüm öykülerimden daha güzel bir tanıtım yazmış, ne kadar şanslıyım. Benim söyleyemeyeceğim şeyler söylüyor. En güzeli de kitabı bir çiçek dürbününe benzetmesi. Küçüklüğümüzün vazgeçilmez oyuncağı çiçek dürbünü.

– Çiçek dürbününün içinde nasıl öyküler bekliyor okurunu?
LEYLA ÇAPAN- Kitabı kendi dilimle anlatmadan önce kendi sesimle okumak istediğimi söyleyerek söze başlayayım. Kelimelerin farklı ritimlerde dans ettiğinden bahsediyor editörüm Merve Çay. Farklı farklı hikâyelerle çıkıyorum okurun karşısına. Hayata dair hikâyeler. Yaşanmış mı, yaşanmamış mı pek de anlaşılmayan, anlaşılması da gerekmeyen, satırlar arasında hayat bulan hikâyeler. Bir de satır aralarına gizlenmiş söylenmeyenler. Yazmanın bana yaşattığı zenginlikler bunlar. Dilin olanaklarıyla yapılan bir dans. Okuru da dansa davet ediyorum aslında.

– Bu coşkulu davetin fazlasıyla karşılık bulduğuna eminim.
LEYLA ÇAPAN- Yayın sonrası raflara çıkmayla başlayan bir süreç. Kitabı kitapçılarda görmek, vitrinden fotoğraflar gönderen arkadaşlarınız. Derken, okur mesajları. Bir solukta okuduğunu söyleyen okurlara ‘ama hikâye en az iki kere okunur’ diyememek. Derken dikkatli okurlardan gelen ayrıntılı yorumlar. İkinci, üçüncü okumalarda keşfedilmiş olmanın getirdiği yeni heyecanlar.
Yeni kitap beklentilerinin gizlice tohumları atılmış olan yeni öyküleri yeşertmesi. Bütün bunlar yazıyla hayata tutunmanın karşılığı bende. Bir tür yeniden doğuş, ya da canlanma, yeşerme diyelim.

– Bir solukta okuduğum öykü kitaplarının arasına yerleştirmiştim Adı Yağmur’u ama demleyerek okumak için yeniden elime alacağım galiba…