Avukat Pierre Pathelin Farsı

İlkbaharın gelişini muştular cemreler…
Birinci cemrenin 20 Şubat’ta havaya, ikinci cemrenin 27 Şubat’ta suya, üçüncü cemrenin 6 Mart’ta toprağa düştüğü varsayılır. Her cemrenin düşüşü içimizdeki coşkuyu güçlendirir. Bizi sıcak havalara yaklaştırırken, heveslendirip, heyecanlandır.
Bu ruh hali batı medeniyetlerinin temel taşlarını oluşturan Antik Yunanlıları da tetiklemiş ve doğanın yeniden uyanışını, M. Ö. 5. yüzyılda Dionysos onuruna düzenlenen bahar şenliklerinle kutlamaya başlamışlar. Bir zaman sonra bahar şenlikleri tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmiş ama tiyatro sanatı kültürlerden kültürlere aktarılarak günümüze kadar uzanmış…
Her yıl 27 Mart günü, Uluslararası Tiyatrolar Birliği’nin (International Theatre Institute) 1961 yılında aldığı kararla ‘Dünya Tiyatrolar Günü’ olarak ulusal ve uluslararası etkinliklerle kutlanıyor. En önemli etkinliklerden biri ise dünya çapında başarısını kanıtlamış bir tiyatro oyuncusu, yönetmeni veya yazarın yazdığı evrensel bildiridir. İlk olarak 1962’de Jean Cocteau (Fransa) tarafından yazılmıştır. İlk ulusal bildiriyi yazmak ise 1978 yılında Muhsin Ertuğrul’a nasip olur.
O yıllarda gençlerin sokaklarda birbirini öldürüşünü içine sindiremeyen Muhsin Ertuğrul “Gençler gençleri neden öldürüyor? Kardeş kardeşi neden öldürüyor? Gençler kendilerini neden öldürtüyorlar? İşte size şimdiye dek sahneye getirilmiş en acı konu. Ulus olarak bugün bizim en önemli sorunumuz bu. Bunun çözümünü düşünmek siz sayın seyircilerimize düşüyor.” sözleriyle bildirisinin merkezine gençleri yerleştirecektir.
Ucu gençlere uzanan yazımızı yetişkinlere yönelik tiyatrolardan kopararak devam edelim. Türk tiyatrosu, yetişkin seyirciler ile çocuk seyircilerin arasına sıkışıp kalan gençleri 80’li yıllarda fark eder. ‘Gençlik Tiyatrosu’ kavramı otoriteler tarafından irdelenmeye başlamıştır. Bu tür tiyatro genç seyircilerin izlediği tiyatro oyunlarından mı oluşmalıdır? Yoksa gençlerin oynadığı tiyatrolara mı ‘Gençlik Tiyatrosu’ denilmelidir? Ya da gençlerin sorunlarını işleyen konular mı gençlik tiyatrosu kapsamında değerlendirilmelidir? Bu gibi tartışmaların hararetlendiği Turgut Özakman’ın Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü döneminde (1986), Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu birimi kurulacaktır. O dönemin konservatuvarları dışındaki tiyatro okullarının (Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü ile Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü) mezunlarıyla özel bir kadro oluşturularak gençlere yönelik oyunlar sahnelenmeye başlanır.
İlk gençlik tiyatrosunun başarılı örneklerinden sayılan Turgut Özakman’ın ‘Ah Şu Gençler’ oyunu yazarlık derslerimizin sınav soruları arasında ortaya çıkmıştı. Aynı yıllarda yazarlık hocamız Turgut Özakman’ın yönlendirmesiyle Türk edebiyatının önemli eserlerinin oyunlaştırıldığını ve hatta Ömer Seyfettin’in öykülerinden oluşan bir gençlik oyunu yazdığımı anımsıyorum. Bu sürecin önemini kavrayanlardan birisi olarak şimdi de gençlere yönelik tiyatro oyunları yazmaktayım.
Mart ayının tiyatro coşkusuna, 2001 yılında, ASSITEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) tarafından alınan kararla, 20 Mart tarihi ‘Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Günü’ olarak eklendi.
Devlet Tiyatroları bünyesinde oluşturulan Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Birimi ise Bozkurt Kuruç döneminde (1988) dağıtılacak ve ASSITEJ’in 2007 tarihli ulusal bildirisini yazan Turgut Özakman tarafından “Yazık ki bu birimin önemini, devlet tiyatrosunun misyonunu kavrayamamış bir kısır ve hoyrat anlayış, bu kuruluşu ve kadroyu ilk fırsatta dağıttı. Dağıtılmasaydı şimdi o birim bütün çocuk ve gençlik tiyatroları için bir okul, olgun bir örnek, deneyce zengin bir ilkyardım merkezi olarak hizmet üretiyor ve dağıtıyor olacaktı.” sözleriyle kınanacaktır.
Bu yılın 20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Gününde, Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde düzenlenen özel bir etkinliğe dahil oldum. Bize cemreleri muştulamayı alışkanlığa dönüştüren Ayşe Selen’i, geride bıraktığı güzellikleriyle yeniden anımsadık. Yol arkadaşı Şehsuvar Aktaş, yaptığı konuşmada, anma etkinliğinin Ayşe Selen’in dünyasıyla örtüştüğü özellikle vurguladı. Onun katkılarıyla Fransızcadan çevirdiği Avukat Pierre Pathelin Farsı adındaki tiyatro oyununu hakkında bilgiler verdi. 1464’te yazılan ve yazarı bilinmeyen Ortaçağ halk güldürüsünün okuması Şehsuvar Aktaş, Nihal Koldaş, Cüneyt Yalaz, Erkan Uyanıksoy ve Güray Dinçol tarafından gerçekleştirildi. AÜ DTCF Tiyatro Bölümü’nden sınıf arkadaşım Prof. Dr. Tülin Sağlam tarafından da Ayşe Selen’in ASSİTEJ adına 2014 yılında kaleme aldığı ulusal bildiri okundu. Bir tiyatro öğretisi niteliğindeki sözleri buraya eklemezsem içim rahat etmeyecek; eğer bellekleriniz güçlüyse de bir köşesine kaydetmeyi ihmal etmeyin…
Merhaba!
İçindeki yetişkinle yaşayan çocuklar; merhaba!
Yetişkinleri tiyatroya götürün, tutun elinden her birinin, götürün tiyatroya. Sahnede izlediğiniz oyunun seyirlik bir oyun olup olmadığını bilirsiniz siz, anlarsınız. Yetişkinlere de öğretin, anlatın…
İçindeki çocukla yaşayan yetişkinler; merhaba!
Sizi tiyatroya götüren çocuklara ayak uydurun, kendinizi onların rehberliğine bırakın, onların dediklerine kulak verin.
İçindeki yarım çocuk yarım yetişkinle yaşayan gençler; merhaba! Ne yazık, sizler için o kadar az şey yapılıyor ya da yapılabiliyor ki, bir an önce yaş almaya bakın…
Çocuklara ve/veya gençlere tiyatro yapan arkadaşlar; merhaba!
Vicdanınızın sesini dinleyin, öyle tiyatro oyunları oynayın, öyle tiyatro oyunları üretin ki, bunların seyri, sefa isteyenlere neşe; hakikati görmek isteyenlere ise ibret versin.
Alfred Jarry, genç yaşta yazdıklarıyla yetişkinlerin dünyasını sarsan bir yazar. Onun “Zincire Vurulmuş Übü” adlı oyununda yer alan bir cümle var: “(…) görüyoruz ki küçük çocukları güldüren şeyin, büyük insanları korkutma tehlikesi var.(…)”
Mizah, üzerinde yaşadığımız topraklarda başımıza gelenlerin üstesinden gelebilmemiz için güçlü bir araç. Gülümseme ve gülme her insana yaraşan bir ifade.
Gülümsemeniz eksik olmasın yüzünüzden.
Ayşe Selen