Aşk, Ayrılık ve Başka Şeyler

İlkbaharın gelişini muştular cemreler…
Birinci cemrenin 20 Şubat’ta havaya, ikinci cemrenin 27 Şubat’ta suya, üçüncü cemrenin 6 Mart’ta toprağa düştüğü varsayılır. Her cemrenin düşüşü içimizdeki coşkuyu güçlendirir. Bizi sıcak havalara yaklaştırırken, heveslendirip, heyecanlandır.
Bu böyle olduğu halde cemrelerin düşeceği günler çoğumuzun ezberinde değildir. Bir gazete haberinde ya da arkadaş sohbetleri arasında kulağımıza çalınır, sonraki cemre gelene kadar önceki aklımızdan uçup gider. Çoğu zaman da cemrelerin sıralamasını birbirine karıştırırız.
Son yıllarda cemrelerin düştüğü günleri Ayşe Şelen’in sosyal medya hesabından öğreniyorduk. Çok seyrek sosyal medyayı kullandığı halde cemrenin düştüğü günlerini paylaşmayı ihmal etmiyordu.
Bir çoğunuz televizyon ekranından adını ve yüzünü anımsayacaktır. Bizim gibi tiyatroya gönül verenler ise 80’li yıllardan günümüze uzanan başarılı tiyatro yolculuğunun tanığıdır zaten.
Yol arkadaşı Şehsuvar Aktaş’la birlikte yüksek lisans ve doktora eğitimlerini AÜ DTCF Tiyatro Bölümü’nde tamamlamışlardı. Çeşitli tiyatrolarda oyuncu ya da yönetmen olarak görev aldılar. Başarılı oyunculuklarını televizyona ve sinemaya taşıdılar. Senaryolar yazdılar. Çevirmenlik yaptılar. Bir süre de Anadolu Üniversitesi, Devlet Konservatuarı’nda öğretim görevlisi olarak çalıştılar. Özel tiyatrolardaki deneyimlerini ve akademik kariyerlerini, 2000 yılından beridir, kurucusu oldukları Tiyatrotem’in sahnesinden paylaşıyorlardı.
Son izlediğim “Aşk, Ayrılık ve Başka Şeyler” oyununda alışılmışın dışında iki anlatıcıyı (Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş) karşımıza bulmuştuk. İki ucundan tuttukları mendilin içindeki tutkulu aşkın hikâyesini anlatmanın hevesindeydiler. Tüm oyun boyunca, sahne içinde sahne açarak, rol içinde role girerek, ‘oyunsu’ olanın peşinde koşuşturdular. Türk tiyatrosunu temel taşlarını oluşturan meddah hikayelerinin çağdaş olarak nasıl yorumlanabileceğini gösteren, hem sanatsal olarak yetkin, hem akademik kıvamda bir bakışı içinde barındıran, hem de eğlenceli zaman geçirdiğimiz gösteriye tanıklık etmiştik; daha ne olsun…
Bu yıl cemreleri muştulamayı alışkanlığa dönüştüren Ayşe Selen aramızda değildi. 2017 yılının sonuncu gününde sonsuz yolculuğuna uğurlamak zorunda kalmıştık. Belki de Arapçada ‘ateş’ anlamına gelen cemre vaktinden önce toprağa düşmüş, bunun için de kış ayları sıcak geçmişti.
20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Gününde, AÜ DTCF Tiyatro Bölümünden arkadaşımızı anmak için toplandık. Çok emek verdiği ASSİTEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) adına 2014 yılında kaleme aldığı ulusal bildiri okundu. Bir tiyatro öğretisi niteliğindeki sözleri buraya eklemezsem içim rahat etmeyecek; eğer bellekleriniz güçlüyse de bir köşesine kaydetmeyi ihmal etmeyin…
Merhaba!
İçindeki yetişkinle yaşayan çocuklar; merhaba!
Yetişkinleri tiyatroya götürün, tutun elinden her birinin, götürün tiyatroya. Sahnede izlediğiniz oyunun seyirlik bir oyun olup olmadığını bilirsiniz siz, anlarsınız. Yetişkinlere de öğretin, anlatın…
İçindeki çocukla yaşayan yetişkinler; merhaba!
Sizi tiyatroya götüren çocuklara ayak uydurun, kendinizi onların rehberliğine bırakın, onların dediklerine kulak verin.
İçindeki yarım çocuk yarım yetişkinle yaşayan gençler; merhaba! Ne yazık, sizler için o kadar az şey yapılıyor ya da yapılabiliyor ki, bir an önce yaş almaya bakın…
Çocuklara ve/veya gençlere tiyatro yapan arkadaşlar; merhaba!
Vicdanınızın sesini dinleyin, öyle tiyatro oyunları oynayın, öyle tiyatro oyunları üretin ki, bunların seyri, sefa isteyenlere neşe; hakikati görmek isteyenlere ise ibret versin.
Alfred Jarry, genç yaşta yazdıklarıyla yetişkinlerin dünyasını sarsan bir yazar. Onun “Zincire Vurulmuş Übü” adlı oyununda yer alan bir cümle var: “(…) görüyoruz ki küçük çocukları güldüren şeyin, büyük insanları korkutma tehlikesi var.(…)”
Mizah, üzerinde yaşadığımız topraklarda başımıza gelenlerin üstesinden gelebilmemiz için güçlü bir araç. Gülümseme ve gülme her insana yaraşan bir ifade.
Gülümsemeniz eksik olmasın yüzünüzden.
Ayşe Selen