Birgül Yeşiloğlu Güler’den Öyküler

Bu sayıda da Antalya’dan yolu geçen kadın yazarlarımızla buluşmaya devam ediyoruz. Akdeniz Üniversitesi, Antalya Devlet Konservatuvarı, Sahne Sanatları Bölümü hocalarından Doç. Dr. Birgül Yeşiloğlu Güler’le geçtiğimiz günlerde yayınlanan ‘Öyküler’kitabını konuştuk.

Biraz kendinden söz eder misin? 

Üniversite sınavında eğitim fakültesini kazanmıştım. Ancak bir süre sonra ‘öğretmenlik’ mesleğinin çok kutsal olduğunu gel gör ki bana göre olmadığını anladım. Tam o noktada kendime bir soru sordum; ben hangi mesleği yapmak istiyordum? Yanıtını da çok güçlü bir şekilde hissettim. Yazar olmak istiyordum! Bu amaçla Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tiyatro Bölümü, Dramatik Yazarlık sınavlarına girdim ve yazar olma yolunda ilk adımı attım. Ne mutlu bana ki daha öğrenciyken Suat Taşer Kısa Oyun Yarışması’nda iki ödül aldım, iki oyunum sahnelendi. Onlar ilk ödüllerimdi. Şimdilerde yirmiyi aşkın ödülüm var. Ödüller beni doğru bir yolda olduğum konusunda her zaman yüreklendirmiştir.

Akademik kariyerin nasıl başladı?

Akademik kariyerime Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak başladım. Çok genç yaşta olmama rağmen oradaki dramatik yazarlık bölümünün kurucu hocalarından biri olduğum için kendimle her zaman gurur duymuşumdur. Erzurum’daki akademik hayatımla birlikte yazarlık hikâyem de başka bir boyuta evrildi. Bir yandan yazıyor bir yandan da yazarlık eğitimi veriyordum. Şimdi geri dönüp geçmişe baktığımda öğrencilerimden birçoğunun yazar olduğunu görüp kendimi başarılı bir akademisyen olarak değerlendiyorum.

Yazmak başka bir eylem, yazmayı öğretmek ise bambaşka bir eylem…

Evet haklısın, ne yazmaktan ne de öğretmekten vazgeçtim. Yüksek lisansımı Adana Çukurova Üniversitesi’nin Tiyatro/Oyunculuk üzerine yaptım. Bursa Uludağ Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı’nda Dr. Öğretim Üyesi unvanıyla akademik hayatıma devam ettim. Oranın kurucu hocalarından biri olmak benim için yine bir gurur kaynağıdır. On beş yıl yaşadığım Bursa’da, önce iki tane eleştiri seçkileri kitabımı bastırdım. Sonra da Toplu Oyunlar I (Dejavu, Hesaplaşma, Düşen Maskeler), Sihirli Anahtar, Pembe Pandül Aşk, Toplu Oyunlar II (Fare Kapanı, Değirmen) isimli tiyatro oyun kitaplarımı bastırdım. Dramatik yazarlık alanından doçentlik unvanımı aldıktan kısa bir süre sonra Akdeniz Üniversitesi’nin daveti üzerine Antalya maceram başladı.

Sahne Sanatları Bölümü’nün başarısı tescilli akademisyenlerindensin.

Teşekkür ederim. Dört senedir Antalya sevdalısı biri olarak buradayım. Bu dört yılda önce Kadınlar Konuşursa, sonra Halide’nin Dört Mevsimi ardından Toplu Oyunlar I (Gökyüzünde Bir Nokta, Ankara Tren Garı) isimli kitaplarım yayımlandı. Bu arada basılmış oyunlarımın tamamı Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolar olmak üzere pek çok yerde sahnelendi. Yazar olarak bu güzel gelişmeleri yaşarken bir yandan da Antalya Devlet Konservatuarı, Sahne Sanatları Bölüm Başkanlığını yürüttüm. Her gittiğim şehirde kurucu hoca olma geleneğimi Antalya’da da devam ettirdim. Güzel Sanatlar Enstitüsü Sahne Sanatları Anasanat Dalı bünyesinde tiyatro yüksek lisans eğitimini başlattığım için mutlu ve umutluyum.

Yazarlar arasında ‘kendini yazan kitap’ diye klasikleşmiş bir tanımlama vardır. Öykü kitabın da kendini yazdıran bir kitap mı oldu?

Edebi yazarlıkla ilgili üzerimde hep ürkeklik vardı. Sanırım edebiyata çok anlam yüklüyor ve önemsiyorum. Kitabın içerisinde 2003 yılından 2023 yılına kadar yazdığım ve çoğu ödüllü olan dokuz öyküm var. Bunlardan en önemlisi geçen sene 6 Şubat’ta yaşanan 7.8 şiddetindeki Maraş depremini anlatan öyküm… Enkaz altında kalan genç bir öğretmenin hayatta kalma mücadelesini anlatım.

Bundan sonra da yeni öykülerini, hatta romanlarını okuyacak mıyız?

Uzun yıllardır öykü yazıyorum ama nedense hep gizledim. Şimdiler de bunu roman için yaşıyorum. Edebi yazarlık yaparken kendimi daha özgür hissediyorum. Antalya zaten bir yazar için ideal bir şehir… İlham açısından da çok bereketli bir yer. Antalya’nın büyüleyici aurası yaratıcılık açısından beni çok etkiliyor. Şehrin içinde her şey var.  Özgünlük, özgürlük, yerellik, evrensellik hepsi bir arada… Bir yazar başka ne ister ki?