Polisiye Yazarı Emel Aslan ile “Suç ve Bela Öyküleri”

Pablo Picasso “Sanatın amacı günlük hayatın tozunu ruhlarımızdan temizlemektir,” demiş.

Bu yılın birinci konuğu Antalya’da doğup büyüyen, çevirileri ve polisiye öyküleriyle tanıdığımız Emel Aslan olacak. Polisiye edebiyat hakkında sohbet ederek günlük hayatın tozundan arınmaya çalışacağız. Bir ay önce İthaki Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan kitabı ‘Suç ve Bela Öyküleri’ üzerine de konuşacağız.

Biraz kendinden bahseder misin?

On sekiz yaşımda üniversite için Ankara’ya gidene dek Antalya’da yaşadım. ODTÜ’de Çevre Mühendisliği okudum ben. Mezun olduktan sonra uzun yıllar yine Ankara’da çeşitli sektörlerde çalıştım ve bol bol İngilizce-Türkçe çeviriler yaptım. Babamın da Türkçe öğretmeni olması sebebiyle çok okunan, yazılan bir aileydi bizimki. Dile yatkınlığım hep vardı ama bunun kıymetini anlamam uzun zamanımı aldı. Ne zaman ki istifa edip kurumsal hayattan uzaklaştım, teknik çeviriler yerini edebi çevirilere bırakmaya, yazıp çizme isteği de yavaş yavaş içimde yeşermeye başladı. Dergicilik, editörlük, tiyatro oyunları çevirmenliği gibi yenilikler hayatıma girdi.

Polisiye edebiyata yönelişin nasıl oldu?

Polisiye kitaplar okumayı, kriminal diziler, filmler izlemeyi hep severdim ancak bir gün yazacağım aklımın ucundan geçmezdi. 2019 yılında Kabak Koyu’nda kampçılık yaptığımız günlerin birinde internette gezinirken www.dedektifdergi.com adında bir e-dergi karşıma çıktı. Açtım, baktım ve bayıldım! Polisiye öykülerle, incelemelerle, söyleşilerle doluydu ve tam aradığım dergiydi. “İsterseniz siz de öyküler gönderebilirsiniz,” diyordu. Yıllar önce yazdığım bir suç öyküsü aklıma geldi. ‘Polisiye’ tanımına uyup uymadığını bile bilmiyordum. “Hadi göndereyim, ne olacak ki?” dedim ve gönderdim. Karşılığında çok sıcak bir yanıt aldım. Öyküm derginin bir sonraki sayısında yayınlandı. Zamanla Dedektif Dergi’nin kocaman bir aile ve en önemlisi harika bir okul olduğunu anladım. Beni de aralarına kabul ettiler ve polisiye dünyasının kapıları bir anda ardına kadar açıldı. Bazı şeyler doğruysa ve olması gerekiyorsa öyle hızlı gerçekleşiyor ki şaşıp kalıyorum. Kısa süre içinde derginin yayın kuruluna girdim, editörlerinden biri oldum. Ayrıca Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’ne (POYABİR) katıldım ve bu camianın içine girince ülkemizde ne kadar değerli polisiye yazarları olduğunu hayretle gördüm. Her birini tanıdığım için mutluyum, onlardan çok şey öğreniyorum.

İlk kitabın ‘Suç ve Bela Öyküleri’ nasıl ortaya çıktı?

Dedektif Dergi öykü ağırlıklı bir oluşum ve yerli polisiyemize yeni kalemler kazandırmak için büyük emek sarf ediyor. Derginin her yeni sayısı için belli bir disiplin dâhilinde öyküler yazmaya başlayınca zamanla hatırı sayılır nicelik ve nitelikte öyküm oldu. Önce usta yazarlarla birlikte kolektif öykü seçkilerinde yer aldım, daha sonra her taze yazar gibi kendi kitabımı çıkarma fikri içimde kıpırdanmaya başladı. ‘Suç ve Bela’ yazmış olduğum öykülerden birinin adıydı (ve tabii ki Suç ve Ceza’ya bir göndermeydi). O öyküyü yazdığımda bir gün çıkaracağım kitabın adının bu olacağına karar vermiştim.

Kitabımdaki öykülerin her biri suç unsuru ve muamma barındırıyor ve genellikle sürpriz bir finalle sonlanıyor. Bu anlamda klasik dedektif öyküleri değiller, illaki bir cinayet işlenmesi gerekmiyor. Hayatta karşımıza çıkabilecek ve ‘suç’ olarak tanımlanabilecek her şey benim öykülerimin konusu olabilir.

Kitabın yayımlanma süreci zor oldu mu?

Edebiyat sabır işiymiş. Yazmak işin sadece görünen tarafı, yazdıklarınızın yayımlanması ise bambaşka bir süreçmiş. Uzun ve meşakkatli bir yol olduğunu yaşadıkça öğreniyorum. “Büyük yayınevleri yeni yazarlara şans vermez,” gibi kati bir önyargı olmasına rağmen belki de doğru zamanda, doğru yerdeydim ve ilk kitabım İthaki Yayınları gibi prestijli bir yayınevinden çıktı. Kendi eserim olan bir kitabı elinde tutmak bambaşka bir hismiş gerçekten. Nice değerli, yetenekli yazarın hak ettiği değeri görmediğini bildiğim bir ortamda bunun büyük bir şans olduğunun farkındayım.

Öykülerinde Antalya’dan izler var mı?

Olmaz mı? Çocukluğum, ilk gençliğim Antalya’da geçti, üzerimdeki etkisi büyük. Bazen çocukluğumdaki bir anıdan ilham alıyorum, bazen gördüğüm bir rüyadan, bazen sokakta rastladığım herhangi bir olaydan. Yazdıklarımı sonradan dönüp okuduğumda bu etkiyi daha iyi anlıyorum, yazmak biraz da kendi karanlığınla yüzleşmek, terapi almak gibi.

Ya bundan sonrası?

Bundan sonrasında da aklım yettiğince yazmaya, çevirmeye ve editörlüğe devam etmeyi planlıyorum. Yazmanın beni canlı tuttuğunu nihayet keşfettiğim için mutluyum. Şimdiden ikinci, hatta üçüncü kitabımı zihnimde tasarlamaya başladım. Sanırım bağımlılık yapıyor.

Not: Emel Aslan’ın Instagram adresi: @emel.yerdeniz