“Ey Özgürlük!”

Hem aşk, hem de devrim şairi olarak 20. yüzyılın en büyük Fransız edebiyatçıları arasında gösterilen Paul Éluard’ın ya da gerçek adıyla Eugène Grindel’in ölümsüz satırları, özgürlük isteğimi tetiklemekte ya da özgür olamamanın sıkışıklığı yüzünden duygusal dalgalanmalara sürükler beni…
Ey Özgürlük!
Okulda defterime
Sırama ağaçlara
Yazarım adını
Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Yazarım adını…
Bir yere suçluymuşçasına tıkılmış olmak, istediğin yere gitmene ya da istediklerini yapmana izin verilmemesi midir özgürlüğün kısıtlanması?
Tüm varlığını içeren anlatım zenginliğiyle ruhunun fısıldadıklarını gerçekleştirmek; bir tek sana ait olan parmakların dokunuşuyla korkusuzca izini bırakabilmek midir özgürlük?
İki dudağın arasından çıkan sözlere kendinizi ifade etmeye niyetlenirseniz, Nelson Mandela’nın “Özgürlük için gökleri satın almanıza gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter,” sözü anımsayın.
Bir yaşama biçimidir özgürlük; öncelikle kendine karşı dürüst olabilmekten başlayarak, gerektiği yerde aykırı olmayı, onaylanmamayı, sevilmemeyi, kaybetmeyi göze alabilmek, güvenli bulduğun ya da alıştığın yaşamın dışına taşabilmektir…
Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük!
Bu yaşam yalnızca öğrendiğimiz ve sorgulamadan kabul ettiklerimizin bir kopyası mı?
Anne babamızın öğrettikleri ya da çevremiz tarafından kabul görenler gerçekten bizim doğrularımız mı?
Her seferinde yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz mi, yoksa yapmak zorunda olduğumuzu hissettiklerimiz mi?
İstediklerimi yaparsam evimden mi ayrılırım, eşimden mi boşanırım, işimi mi bırakırım, bir başka şehre mi taşınırım?
Sorular, sorular, sorular…
Bir de ‘Bu kadarını yapamam !’ diyerek başlayan savunmalarla güvenlik çemberimize hapsederiz yaşamlarımızı; ‘Çünkü parasız kalabilirim, herkesin imrenerek baktığı işlerimi bırakırsam çevremdekilerin gözünde değer kaybederim, eşimi bırakırsam yaşam konforum gider, güvende olduğum yaşamın karşısında nereye uzanacağını bilmediğim maceraların peşinde sürüklenemem, bir özgürlük sevdasına elimdekileri kaybetmeyi göze alamam…’
Bir adım bile dışına çıkamadığımız güvenlik çemberini ‘Yetti artık!’ deyip kırmaya karar veririz kimi zaman; devamını getirmeyi gözümüz yemez, kaybetme korkusunun tutsağı oluruz ister istemez…
Geri gelen sağlığa
Geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını,
yazarım
Bir sözün çoşkusuyla
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük!
Sıkı sıkıya güvenlik alanlarımıza tutunmak yerine, başkalarının eğreti elbiseleri gibi üstümüze uymayan kalıpları kırmaya ne dersiniz?
En azından yaşamlarımız tükenmeden kendimizde olanı ortaya koyalım, gerçekten kendimizi yaratalım, hiç olmazsa kendimize dürüst davranalım…