“Fatma Bacı ya da Kadıncık Ana”

Bir kadının hikayesini paylaşacağım sizlerle…
Antalya sevdalısı olduğunu söyleyebileceğimiz Alaüddin Kaykubat, 13. Yüzyıl’da dünyanın merkezi olarak görülen Anadolu Selçuklu Devleti’nin efsanevi sultanıydı. Şeyh Evhadüddin Kirmani de sultanın gönülden sevdiği insanların arasında yer almaktaydı. ‘Bir lokma, bir hırka,’felsefesini yoluna kılavuz bellemişti. Anadolu’ya geldiği yıllarda, ‘Peygamber sünneti,’ diyerek satın aldığı huysuz ve çirkin bir köleyi özgür bırakmak istemiş, köle kadın yanından ayrılmak istemeyince de evlenmek zorunda kalmıştı. Bu evlilikten dünyaya gelen kızının adını Fatma koymuştu.
Bir delidolu Türkmen kızı yetişmekteydi Anadolu’nun bereketli topraklarında!
O dönemin popüler insanlarından sayılan Ahi Evran babasının halifesiydi; deri ustası, sultan çocuklarının hocası, yazar, doktor, ilim adamı, din adamı diye uzayıp gitmekteydi meziyetleri…
Annesinin ölümü Fatma Bacı’yı vaktinden önce olgunlaştırır. Kırk yaş kendisinden büyük olmasını umursamadan, Ahiliğin temellerini atmaya çalışan Ahi Evran’a aşık olur. Onunla evlenir. Sultan Alaüddin Kaykubat’ın çocuklarını eğitmekle görevlendirilen Ahi Evran Konya’da yaşamaya başlamış, bir taraftan dericilik mesleğini yapmakta, diğer taraftan da Ahiliğin çatısında Türkmen esnafları birleştirmektedir. Kayseri’de yaşayan Türkmen kadınlar da ‘Bacıyan-ı Rum’ adıyla anılan Anadolu Bacıları’nın çatısı altında toplanmaktadır. Bu kadınların piri olan Fatma Bacı, Ahiliğin edep ve erkanını onlara öğretmekte, halıcılık, dokumacılık, keçecilik gibi konularda mesleki eğitimler vermektedir. Ahiler ‘eline, diline, beline’ hakim olmanın; Anadolu Bacıları da ‘Eşine, işine, aşına’ sahip çıkmanın terbiyesiyle yetişir. İlk kez erkek esnafların arasına karışan kadınlar, Kayseri’deki çarşılarda ürettiklerini satmakta, uluslararası panayırlarından birisi sayılan Yabanlu Pazarı’na çıkardıkları ürünler, dünyanın farklı bölgelerinden gelen tüccarlar tarafından satın alınmaktadır.
Gün gelir, devran döner…
Alaüddin Keykubad oğlu tarafından zehirlenmiş, buna muhalefet yapan Ahi Evran zindana atılmıştır. Çok geçmeden Anadolu’yu işgal eden Moğollar, Fatma Bacı’yı köle olarak kendi topraklarına götürecek ve on altı yıl boyunca esaretin çilesini yaşatacaktır. Beş yıl sonra serbest bırakılan Ahi Evran ise karısının öldürüldüğünü sanmaktadır. Doksan yaşına geldiğinde Fatma Bacı’yla yeniden yolları kesişir. Birbirlerine doyamadan kocası Moğollar tarafından öldürülecek ve ömrünün geriye kalanını Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahında geçirecektir. Artık ‘Kadıncık Ana’ adıyla anılmaya başlanmıştır.
Çok fazla insan tarafından bilinmeyen Fatma Bacı’nın yaşam hikayesini işleyen bir film senaryosu ve tiyatro oyunu yazmıştım. İki proje de ‘Ahi Evran ve Ahilik’ konulu, uluslararası senaryo ve tiyatro yarışmasında dereceye girerek ödüllendirildi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı Ahilik haftası törenleri sırasında bakanlarımızın ellerinden ödüllerimi aldım.
İş dünyasının kapısını yedi yüzyıl önce kadınlarımıza aralayan Fatma Bacı’yı ya da Kadıncık Ana’yı da böyle bir vesileyle anımsamış olduk.