Ödüllü Roman; Yazarın Ölümü

Bu satırlarda gözleriniz dolanıyorsa, öyle ya da böyle okuma alışkanlığınız var demektir.
Türk insanı günün altı saatini televizyon izlemeye ayırıyor, günde ortalama üç saatini internete bağlı olarak geçiriyor ve geriye kalan zamanın yalnızca bir dakikasını kitap okumaya ayırıyor. Siz de hızlı bir okumayla yazının sonuna ulaşırsanız, ülkemizin okuma ortalamasını yakalamış olacaksınız. Bundan sonra okuyacağınız yazılar da rekor üstüne rekor olacak. Bu kadar zamanı resimlerin arasındaki yazılara ayırmak yerine dramatik kurgulu romanlar ya da öyküler okuyarak geçirirseniz tadından yenilmez elbette…
Aşkla ilgili kitapların çoğunlukla okunduğunu, kitap okuyanların %65’inin aşk üstüne yazılmış kitapları tercih ettiğini söyleyeyim. Aşkın yaşamımızdaki değeri fazlaca önemli olduğundan mı? Aşk ilişkilerinin genellikle elimize ayağımıza dolanmasından ya da çıkış yolu bulamamanın çaresizliğinden mi kaynaklanıyor yoksa? Kitap okurlarının çoğunluğunu kadınların oluşturması istatiksel verileri etkilemiş midir?
Türk siyasetinin durumu ortada ama aşk kitaplarından sonra okunan kitapların %24’ünü siyasi içerikli kitaplar oluşturuyor. Bu tür kitapların çoğunu da erkeklerin okuduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Okuma alışkanlıklarıyla ilgili verilerin şaşırtıcı tarafı ise düşünce üstüne yazılmış kitapların %13 oranında okunması. Her konuda söyleyecek sözü olan bir toplumuz ama ilgi ve birikimlerimizi, televizyon dizilerinden ya da birbirinin tekrarı tartışma programlarından edindiğimizi düşünüyordum. TUİK araştırmaları Türkiye’deki ihtiyaçlar sıralamasında kitabın yerinin 235. sırada olduğunu söylüyor. Yine de kitap entelektüel bir gereksinim olduğu için düşünce üstüne yazılmış kitaplarının okunmasına pek de şaşırmamak gerek.
Son yıllarda yaşamımızı çevreleyen kişisel gelişim furyasının, teknik ve taktik kitapları ise %7 seviyesine kadar tırmanmış.
Bu verilerin nedeni Tudem Yayın Grubu’nun düzenlediği ‘15. Tudem Edebiyat Ödülleri’ kapsamında, Yazarın Ölümü adındaki romanımın dereceye girmesinden kaynaklanıyor. Bir Antalyalı yazar olarak katıldığım yazarlık yarışmalarında, tiyatro oyunlarım ve film senaryolarım altı ödül almıştı ama romanlarımdan birinin ödülle buluşması ilk oluyor. Ödül töreni İzmir Kitap Fuarı’nın açıldığı 14 Nisan tarihinde düzenlendi. Bu vesileyle kitap fuarını dolaşma fırsatı buldum. O akşam da Tudem Yayın Grubu’nun kurucusu ve yönetim kurulu başkanı İsa Aykanat’ın elinden sanat eseri olarak tasarlanmış ödülümü aldım.
Ne tür bir roman yazdığımı merak ederseniz; ‘Bir roman kahramanının kendisini öldürmek isteyen roman yazarını öldürmesi nefsi müdafaa sayılır mı?’ sorusu üstüne kurulmuş posmodern polisiye…
Üst satırlardaki istatiksel verilerin hangisine romanımın yakın olduğunu merak ederseniz; aşk var ama geniş kitlelerin ilgisini çeken aşk romanlarından değil, pek fazla siyaset de içermiyor, düşünce üstüne de yazılmamış, kişisel gelişimle ilgisi hiç yok.
İki milyar doların üstünde ciroya ulaşan kitap endüstrimizin dünya liderleri arasında 11. sırada oluşunu umut verici olarak değerlendirebilirsiniz. Tüm dünyadaki kitap fuarlarının arasında en fazla ziyaretçi akınına uğrayanın İstanbul Kitap Fuarı olduğunu da unutmayalım. İlk romanımın okuruyla buluştuğu 2007 yılında 30.000 civarında kitap basılıyordu, günümüzde ise basılan kitap sayısı ikiye katlamış ama kitap okuma alışkanlığında 86. sırayla, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategorideyiz. Bırakın kitap okuma alışkanlığını, UNESCO’ya göre kitap hediye etmekte bile 180 ülkenin arasında 140. sıradaymışız.
Ben ödüllü roman yazmayı başardım ama fazlaca okunabilmesi için bizden sonraki kuşakları beklemek gerekecek galiba…