“Sınır Taşı’ndan Nurhan Karadağ’a”

Sınır Taşı oyununu bilir misiniz?
Tüm sınırların kalktığı dünya düzenini düşleyen insanlar için yöreselden evrensele uzanan seyirlik oyunlardan biridir Sınır Taşı…
On binlerce yıllık insanlık tarihinden süzülerek günümüze uzanan oyun çıkarma rütielleri, Anadolu topraklarında yaşama tutunmanın ve Anadolu insanının kendini dile getirmesinin yolu olmuştur.
Köy yaşamında arazi sınırlarından kaynaklanan anlaşmazlıklar çoktur. Bir karış toprak yüzünden kardeş kardeşiyle, komşu komşusuyla karşı karşıya gelmekte, tartışmaları mahkemelere taşınmakta, kan akıtılmakta, düşmanlıklar yaşanmaktadır. Bu tür sorunları yaşamından bir kesit gibi gören Anadolu köylüsü de göstermeci tiyatroya selam çakarcasına, yaşadıklarını gösteriye dönüştürmüştür. Hem seyirci hem de oyuncudur gösteri alanlarını dolduranlar. Oyunun hikayesini çoğunluk bilinir ama nasıl oynanacağı merak konusudur. Oyun çıkarma geleneğinde dekor gerekmez. O an için ellerinin altında ne varsa aksesuara dönüşür. Asıl malzemeleri insandır; tarlayı süren karasaban, karasabanı çeken öküzler ve de oyunu daha önce izlememiş gönüllü bir sınır taşı…
Bir anda oyuncular belirlenmiş ve sınır taşını yansılayacak gönüllünün elleri ayakları bağlanmış, sesi çıkmaması diyerek ağzını tıkamışlardır. Karasabanının peşinde tarlasını süren çiftçinin türküsüyle ‘Sınır Taşı’ oyunu başlar. Öküzleri yansılayanların çektiği karasabanın ayağı sınır taşına takılır. Çiftçi kendince bahaneler uydurarak sınır taşını komşusunun tarlasına taşır. Bu sırada sınır taşını yansılayan köylüye fazlasıyla eziyet eder. Daha sonra komşu çiftçi tarlasını sürmeye başlayacak ve sınır taşının yerinin değiştirildiğini anlayacaktır. Eski yerinin daha ilerisine sınır taşını hırpalayarak taşır. İki çiftçi sınır taşı yüzünden tartışırken eziyet gören yine sınır taşı olur. Aynı eziyeti tanık olarak dinledikleri öküzler de yapar. Eli ayağı bağlı, ağzı tıkalı sınır taşının tahammülü tükenene kadar doğaçlama gösteri devam eder.
Köy yerindeki yaşamı işleyen oyunların içeriği Sınır Taşı’yla sınırlı değildir. Birbirinden farklı oyunlar çıkarırlar; kız kaçırma, tarla sürme, tarlada çiftleşme, ölüp dirilme, dede oyunu, deve oyunu ve daha nicesi… Köy düğünlerinde ya da ritüele dönüşmüş günlerde oynanan seyirlik oyunlarda, kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerlerde oyunlarını çıkarır. Yeri geldiğinde, erkek kadını, kadın da erkeği yansılar. Hem günlük yaşamlarını hem de binlerce yıllık geleneklerini yansılayarak rolden role girerler. İki tarafın repertuvarında da kız kaçırma gibi birbirine benzeyen oyunlar vardır ama bakış açıları farklıdır doğası gereği…
Köy seyirlik oyunların televizyonun etkisiyle otantik yapısından uzaklaşmaya başladığı yıllarda, Anadolu köylerindeki sözlü oyun çıkarma geleneğini belgeleyen Nurhan Karadağ’ın adıyla karşılaşırız.
Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın tiyatro mücadelesinin ardında, batının yetersiz taklitleri peşinde sürüklenmek yerine, Anadolu’nun bereketli topraklarında, tiyatro sanatının köklerine uzanma çabası vardı. Bu arayış kaybolmanın eşiğindeki köy seyirlik oyunların akademisyen gözüyle araştırılmasıyla başlar. Kışın soğuğu, yağmurun çamuru demeden 70’li yılların çetrefilli dönemlerinde yollara koyulur. Televizyonun kültürel erozyonuna fırsat vermeden Anadolu’nun farklı yörelerindeki seyirlik oyunları derleyecektir. Yaptığı çalışmalar ‘Köy Seyirlik Oyunlarının Özü ve Biçim’ adlı doktora tezi olur. Tek başına çıktığı yolculuk öğrencilerinin katkılarıyla ekip çalışmasına dönüşmektedir.
Köy seyirlik araştırmalarının içindeki dramatik yapılı oyunların ‘oyun çıkarma’ ya da ‘yansılama’ anlayışıyla sahneye taşımanın zamanı gelmiştir. 80’li yılların baskıcı dönemlerinde ‘Ölüm Doğum Evlenme’ başlangıç projesi olarak değerlendirilebilir. ‘Yaren ve Semah’ gösterisi somut olmayan kültürel mirasımızı sahiplenme adına atılmış cesaretli bir adımdır. ‘Yazıbağı’nda Şenlik Var’ dramatik yapılı köy seyirliklerin otantik lezzetiyle sahneye taşınmasıdır. Köy seyirlik kökünün, tiyatro toprağını sıkıca kavradığı ‘Yunus Diye Göründüm’ oyunu, emeğin sanatsal şölene dönüştüğü sentezdir. Kök tutmuştur. Özel ve ödenekli tiyatrolarda Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın çabaları filizlenmeye başlamıştır.
Uzun tiyatro yolculuğunda ‘sınır taşı’ olmanın eziyetlerinden çekinmeyen ve ulusal tiyatromuzun sınırlarını aşan çalışmalarıyla anımsayacağımız değerli tiyatro insanı, Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın aramızdan ayrılışının ikinci yılını da geride bıraktık. Her zaman yetiştirdiği öğrencilerinden birisi olmaktan gurur duyduğum Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın anısına Türkiye’nin farklı bölgelerinde etkinlikler düzenledi.
Abdullah Sürekli’nin Genel Sanat Yönetmenliğini yaptığı Kepez Belediye Tiyatrosu da kasım ayından itibaren ‘Düğün Evi Oyun Evi’ adlı tiyatro oyununu Antalya’da sahnelemeye başladı. Unutulmaya yüz tutmuş geleneklerin sahneye taşındığı ‘Düğün Evi Oyun Evi’ bütün sezon boyunca gösterilerine devam edecek. Oyunun araştırması, derlemesi ve kurgusu Prof. Dr. Nurhan Karadağ’a ait; dans ve koreografileri Burcu Yılmaz, ışık yönetmenliğini Mustafa Uçak, müzik uygulamalarını Erol Atmaca ve oyunun yönetmenliğini Aylin Arslan başarıyla üstlenmiş. Sahne üstündeki içtenlikli performanslarından dolayı Abdullah Sürekli’yi, Aylin Arslan’ı ve diğer oyuncu arkadaşları da ayrı ayrı kutlamak gerekiyor.
Köydeki düğün için farklı mekanlarda toplanan kadınların ve erkeklerin, oyun çıkarma geleneğiyle yansıladığı oyunları izlerken, nasıl olduğunu anlayamadan düğünün içinde kendinizi buluyorsunuz. Hem seyirci hem de oyuncu oluyorsunuz. Köy seyirlik oyunları arasında hikayesini paylaştığım sınır taşını seyircilerden biriniz oynadığını, diğer oyunlara da seyircilerin doğrudan katıldığını küçük bir not olarak ekleyeyim.