2500 yıllı ders; Antigone

15 Temmuz…
Bir sinsi gece ve peşinden sürüklenen akıl almaz gün…
Her an tepemize bombalarını bırakacakmışçasına uçan jetler, kamu kurumlarına ya da beterin beteri TBMM’ne yağan bombalar, yolları kesen tanklar, acımasızca öldürülen sivil ya da üniformalı insanlar, bütün bunların arkasında devletin kılcal damarlarına kadar sızmayı başarmış vatan hainleri…
Hiç de hafife alınmayacak aşağılık moloz yığını; adalet dağıtan kurumlardan güvenlik sistemine, iş dünyasından eğitim sektörüne, köylüsünden kentlisine, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine; dini dillerine pelesenk ederek Allah adıyla aldatmaktan çekinmeyen cehennemlikler…
En ağır cezaların bile yetersiz kalacağı darbecilere karşı öfkemi kontrol etmeye çalışarak, Sofokles’in 2500 yıl öncesinde yazdığı ‘Antigone’ oyunuyla satırlarıma devam edeyim.
Antik Yunan tragedyasını kısaca özetleyecek olursak; Tanrıların lanetine uğrayan Oedipus, annesi olduğunu bilmeden Thebai kraliçesiyle evlenmiş ve bu evliliğinden dört çocuğu olmuştur. Sigmund Freud’un ‘Oedipus Kompleksi’ kavramına ilham veren ilişkiden dünyaya gelen erkek çocukları, Eteokles ile Polyneikes, (Hiçbir nedeni olmadığı halde birine ‘Din’, diğerine ‘Devlet’ diyesim geliyor ya, neyse…) babasının beddualarından kurtulmak için dönüşümlü olarak, birer yıl arayla Thebai şehrini yönetmeye başlar. Çok geçmeden iktidar hırsı galip gelir. Eteokles krallığın gücünü kardeşine devretmek istemez. Yapılan haksızlığı kabullenemeyen Polyneikes, Argos kralın kızıyla evlenecek ve kayınpederinin desteğini arkasına alarak Thebai şehrinin karşısına dikilecektir. (Bu hikaye günümüzde geçseydi, ‘Üst Akıl’ olarak tanımlanmaya başlayan emperyalist devletlerin istihbarat örgütlerini arkasına alırdı gibime geliyor.) Hak arama ya da çıkarları koruma savaşında kardeşler birbirini öldürür. (İktidar hırsı yüzünden yetki paylaşımını yapmayı beceremeyen kardeşlerin isim babası olsaydım, ‘din ve devlet’ birbirinin canına kastetmiş olacaktı.) Üst akıl konumundaki Argos kralının savaşmaya gelen komutanları, Polyneikes’in ölümüyle, sessiz sedasız savaş alanını terk eder. Thebai şehrinde oluşan ‘Olağanüstü Hal’ koşullarında Oedipus’un en yakın erkek akrabası Kreon krallığın başına geçer. (Siz isterseniz yeni krala ‘Ohal’ ismini yakıştırabilirsiniz.) Thebai şehrini savunan Eteokles’in kahramanlara yakışan törenle gömülmesini isteyen Kreon, Argoslularla işbirliği yapmasından dolayı ihanetle suçlanan Polyneikes’in kuşlar ve kurtlar tarafından parçalanacak biçimde cesedin açıkta bırakılmasına karar vermiştir.
2500 yıl öncesinin Antik Yunan demokrasisinde ‘vicdan’ ve ‘sorumluluk’ kavramı, elmanın iki yarısı gibidir. Bu yüzden devlet otoritesi ile ‘vicdan ve sorumluluk’ bağlamında tanımlayabileceğimiz geleneksel yapının karşı karşıya gelişi hoşgörüyle karşılanmaz.
Ölen erkek kardeşlerinin suçlu olup olmamasıyla ilgilenmeyen Antigone, bir ölünün cezalandırılamayacağını söyleyen vicdanının sesini dinlemeyi tercih eder. Geleneklerin doğurduğu sorumluluk duygusuyla Polyneikes’in cesedini gömmeye çalışır. Onun siyasi kaygılar gütmeyen davranışı Kreon’un otoritesini fazlasıyla zedeleyecektir.
İlk siyasi hamlesinde, kendisine sunulan ‘çoğunluk adına hareket edebilme yetisini’ doğru kullanamayan Kreon, sonraki kararında da insani olanın uzağına düşecektir. Zor bir karara daha imza atarak oğlunun nişanlısı Antigone’yi ölümle cezalandırır. Bu davranışın temelinde, politik otoritesinin sorgulanmasından çekinmesi ve siyasi iktidarının sürekliliğini sağlayamama kaygısı yatmaktadır.
O dönemlerden evirilerek günümüze taşınan demokrasi anlayışı içinde, insan vicdanını rahatsız eden durumları ortadan kaldırma sorumluluğu, bireylerin elinden alınarak, devletin çeşitli kurumlarına devredilmiş. Bu yetki devrinin ortaya çıkardığı toplumsal adalet binlerce yıldır tartışılmakta ve uzun yıllar boyunca da tartışılacak gibi görünmekte…
15 Temmuz gecesi sokağa dökülen, tankların karşısına dikelen, canını ortaya koyarak darbecilerin oyununu bozanların çoğu, ‘vicdan ve sorumluluk’ çerçevesinde harekete geçerek, siyasi otoritenin açığını kapattı. ‘Gezi Parkı’ olaylarının başlangıcındaki bireysel tepkiler de ‘vicdan ve sorumluluk’ işbirliğinin ürünüdür. Halkın içtenlikli sesini duymak kulağa hoş geliyor. Aynı sesleri farklı konularda duymayı ve yeri geldiğinde, siyasi otoritenin karşısında sorumluluklarını yerine getirmelerini, demokrasinin gereği olarak umut ediyorum. Çok fazla ‘demokrasi’ kelimesinin havada uçuştuğu tarihi günlerde, ‘iki ileri bir geri demokrasi’ sürecine geri dönmemek de çoğumuzun hayali doğal olarak…
Üç büyük Antik Yunan tragedya yazarından birisi kabul edilen Sofokles’e, Antigone’nin mitolojik hikayesi, devlet otoritesi ile vicdanın kıyasıya çarpıştığı ölümsüz eserini yazmasına vesile olmuştur. Kimi Sofokles’in tragedyasını erkeğin egemen dünyasına başkaldırı olarak yorumlar. Daha farklı yorumlara da açıktır. Ben ise medyaya yansıyan ‘Hainler Mezarlığı’ kavramından duyduğum rahatsızlığı dile getirmek için Antigone tragedyasından söz etme gereksinimi duydum. Bu tragedyanın, Dionysos onuruna düzenlenen şenliklerde sahnelenişinin üstünden 2500 yıl geçtiği halde ölüleri cezalandırmanın peşindeyiz. Bir suçluyu yaşadığı sürece kamuoyunun adalet duygusunu incitmeden ve yasalar çerçevesinde nasıl cezalandırmak isterseniz cezalandırabilirsiniz ama öldükten sonrası için eziyet etmek, (araba arkasında sürüklemek, çıplak bedenini medyaya taşımak, darp ya da hakaret, vs…) kimsenin haddine düşmez.
Son sözümüz de “Bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldik,” diyen Sofokles’in Antigone’sinden olsun.