Akdeniz’in Büyük Adaları İtalya Kıyılarında…

Temmuz ayında Atlantik’te başlayan deniz macerası, Ağustos ayının başlarında Akdeniz’de devam ediyor…
Sert dalgalara Lagoon 40 serisi katamaranla karşı koyarak Balear Adaları’nın açıklarında ilerliyoruz. İki gündür tepemizdeki Akdeniz güneşiyle ve karşımızdan esen rüzgarlarla boğuşmaktan oldukça hırpalandık. Akdeniz’in en büyük ikinci adası Sardunya’ya yaklaşırken deniz sakinleşti. Bu durumu fırsata dönüştürerek 1700 metre derinlikteki turkuaz rengi sulara kendimizi bıraktık.
Akdeniz’in ortasında denizi özlemek böyle bir şey olmalı!
Açık denizdeki yolculuğumuz, Sardunya Adası’nın şirin beldelerinden Calasetta’da noktalandı. İlk kez sineklerin istila ettiği bir bölgedeyiz. Çok da fena ısırıyorlar. Genç İtalyan garsonlara akşam yemeğimizi sipariş ederken oldukça zorlandığımız halde sinek kovucu isteğimizi anlatmakta hiç de sıkıntı yaşamıyoruz. Deniz mahsullü pizzalarımızın üstündeki midyelerinin kabuklarıyla gelişi de başka bir ilginçlik olarak Calasetta anılarına ekleniyor.
Yeni güne americano ve kruvasanla başlamak üzere marinadaki cafede toplanmıştık. Bir fincan sıcak suyun yanında espresso vererek kahvemizi sundular. Nedenini öğrenmek istedik ama İngilizce iletişim çabalarımız burada da işe yaramadı. Biz de gastronomi konusunda bilgisine ve birikimine güvendiğimiz Antalyalı işadamlarından Gürcan Bicik’e telefon ettik. Bu yolculuğa birlikte çıkacaktık ama işlerinin yoğunluğu izin vermedi. Yine de telefon ve internet bağlantılarıyla aramızda sayılır. Onun yönlendirmesiyle ikinci kahvemi istediğim halde sonuç birinciden farklı olmadı.
Kahve konusunda İtalyanlara akıl öğretecek halimiz yok tabi!
Bir rivayete göre; İkinci Dünya Savaşı’nda İtalya’da bulunan Amerikan askerleri, her kahve içmek istediklerinde espresso karşılarına çıkmış, onlar da sıcak suyla tadını yumuşatmak zorunda kalmışlar. Bu durumu kahveye hakaret olarak değerlendiren İtalyanlar da Amerikan usulü kahveye, alaycı bir ifadeyle ‘americano’ adını yakıştırmışlar. Öyle okumuştum bir yerlerde…
Bir geceyi daha Calasetta’da geçirdikten sonra Tiren Denizi’nin derin sularda yolculuğumuza devam ediyoruz. Bundan sonraki durağımız Akdeniz’in en büyük adası Sicilya olacak. İlk ‘lambuka’ adındaki kiloluk balığı Calasetta’ya gelmeden yakalamıştık. İki günlük kesintisiz yolculuğumuz sırasında kendimize ziyafet çekmeye yetecek kadar balık yakalamayı başardık. Ara sıra oltamıza takılan poşetleri büyük balık sanarak heyecana kapılsak da hayalini kurduğumuz orkinosu sonunda yakalayacağımızdan kimsenin kuşkusu yoktu.
Öğle yemeğinin öncesinde 1. Kaptanımız Ömer Arıcan’dan 2.000 deniz milini (3.700 Km) geride bıraktığımızın uyarısı geldi. Bu önemli bir zaman dilimiydi! Kuzey İtalya’daki Prosecco kasabasının adıyla tanınan köpüklü beyaz şarapla başarımızı kutladık. Yumuşak içimli şarabımızı yudumlarken Veneto bölgesindeki üzüm bağlarını Akdeniz’e taşımış gibiydik. İtalya’nın güney tarafındaki Tiren Denizi ise alışılmışın dışında sakindi. Akdeniz’de bizden başkası yok gibiydi. Günü uğurlamak üzere katamaranın çatısında toplanarak proseccolarımızı yudumlamaya devam ettik.
Yeni günün erken saatlerinde Sicilya’yı anakaradan ayıran Messina Boğazı’na ulaştık. Son İtalya gecesini Sicilya’nın üçüncü büyük şehri Messina’da geçirdikten sonra İyonya Denizi’ne geçiş yapacağız. 1681 yılından kalan La Madonnina Del Porto Anıtı (İncil’den alıntı “Sizi ve şehrinizi korusun” yazısıyla süslenmiş.) marinanın girişinde bizleri selamlıyor. Bu liman şehri 1908 yılındaki büyük depremde ve İkinci Dünya Savaşı’ndaki bombardımanlar sırasında yıkılıp, yeniden inşa edilmiş. Güne erken saatlerde başlamıştık ama limandaki prosedürler, yakıt alımı ve siesta sonrasında katamaranın eksiklerini tamamlayalım derken hava kararıverdi.
Duomo Meydanı’ndaki küçük turumuzda 1197 yılında yapılan Messina Katedrali’ni gezme şansımız oldu. Bu arada katedralde düzenlenen İtalyan usulü nikah töreninin de konuğu olduk. XVI. yüzyılda 90 metre olarak katedralin bitişiğine inşa edilen astrolojik saat kulesi, büyük depremlerden sonra 60 metre yüksekliğinde yeniden yapılmış. 1933 yılında da dünyanın en büyük saatini kuleye yerleştirmişler. Dört büyük nehri temsil eden heykellerin yer aldığı muhteşem güzellikteki çeşme Fontana Orione ise katedralin hemen karşısında.
Akşam yemeği sonrasında keyifli bir cumartesi gecesine kendimizi bırakacaktık. İki günün yorgunluğu İtalya’daki sonuncu gecemizin eğlenceye dönüşmesine izin vermedi. Gün doğmadan uyanarak palamarları çözdük. Tüm geceyi marinanın yakınlarındaki meydanda eğlenerek geçiren İtalyanların dans ve müziğiyle de İtalya’ya veda ettik.
Son yazımızda İyonya’dan Ege’ye, Yunanistan’dan Türkiye’ye uzanarak Nerissa katamarandaki maceramızı tamamlayacağız.