“Assos ve Aristoteles”

Antalya bölgesi yurtdışı ve yurtiçinden gelen ziyaretçilerle dolup taşıyor. Geçen yıl biraz toparlanan turizm verileri, bu yıl da ‘Aman nazar değmesin!’ denilecek türden…
Bu bölgenin aşırı sıcaklardan bunalan ya da başka yöreleri keşfetmeye meraklı insanları da Antalya dışındaki seçenekleri değerlendirmeyi tercih ediyor. Ben de onlardan birisi olarak Çanakkale sınırlarında bulunan Behramkale’ye doğru uzanıverdim. Yıllardır görmeyi arzuladığım Assos antik şehri yüksek kayaların üzerine kurulmuş. Taşların dokusu Akdeniz’deki antik kentlerin mermerlerinden oldukça farklı görünüyor. O yörenin volkanik yapısı, Assos antik şehrine bambaşka bir atmosfer kazandırmış.
Bu antik kentin harabelerinde, tiyatronun doğuşuyla ilgili bilgileri günümüze taşıyan Poetika kitabının yazarı Aristoteles’in izine rastladım. Bir zamanlar Aristoteles’in hocalık yaptığı şehrin sokaklarında dolaşmak, onun ayağını bastığı yerlerde yürüdüğümü hayal etmek ya da tragedyayı tanımlayışını dinleyenlerin yerine kendimi koymak hoş bir duyguymuş.
Uzun tarihi bilgilerle yazıyı boğmadan özetleyecek olursak; M.Ö. VIII. yüzyılda Lesbos Adası’ndaki Methymna kentince kurulan Assos, zengin maden yataklarından dolayı, Edremit körfezinin kuzeyindeki önemli şehirlerinden birisidir. Önce Lydialıların, daha sonra Perslerin hakimiyetine girer. Aristoteles’in yaşadığı dönemlerde de yarı bağımsız bir şehir devleti olarak Banker Euboulos’un eline geçer. Onun ölümünden sonra da kölesi Hermenias yönetimi el alır. Bu köle, Eubulos zamanında felsefe eğitimi için Platon’un Atina’daki okulu Akademi’ye gitmiş ve oun öğrencisi Aristoteles’le arkadaş olmuştur. Platon’un ünlü eseri Devlet’te anlattığı ideal devlet yönetimini uygulama hevesiyle Aristoteles’i Assos’a davet etmiştir. Hocası Platon’un ölümünden sonra (M.Ö. 347’de) Assos kentine giden Aristoteles, Hermenias’a siyasî danışmanlık yapar. Bu arada Hermenias’ın yeğeni güzeller güzeli Pythias’la evlenecek ve felsefe okulunu da kuracaktır.
Bu bilgilere internet aracılığıyla ulaşmaya çalışırken “Tragedya ahlaki bakımdan ağırbaşlı, başı ve sonu olan, belli bir uzunluğu bulunan bir hareketin taklididir; sanatça güzelleştirilmiş bir dili vardır; içine aldığı her bölüm için özel araçlar kullanır, hareket eden kişiler tarafından temsil edilir, bu bakımdan tragedya salt bir hikaye (mythos) değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duyguları ile ruhu tutkulardan temizlemektir (katharsis). Sanatça güzelleştirilmiş dil deyince, harmoniyi, yani şarkıyı, mısra-ölçüsünü içine alan bir dili anlıyorum. Her bölüm için özel araçlar kullanılır deyince de, bazı bölümlerde yalnız ölçünün, bazı bölümlerde ise aynı zamanda müziğin ve şarkının kullanılmasını anlıyorum…” diyen Aristoteles’in ve onu hayranlıkla dinleyen öğrencilerinin bakışları gözlerimin önünde beliriyor.
Aristoteles’in söylediği sözlerin çoğu aklınım bir köşesinde yer etmişti ama tam olarak doğrusuna ulaşabilmek için 80’li yıllarda öğrencisi olduğum Prof. Dr. Sevda Şener’in ‘Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi’ kitabının sayfalarını karıştırdım.
Aristoteles’in Poetika’sındaki tragedya tanımı üstünden; Antik Yunan tragedyalarının konusunu, konunun biçimlenişini, konunun anlatım aracı ve biçemi ile seyirci üzerindeki etkisini ve dolayısıyla hayattaki işlevi hakkındaki bilgileri yeniden anımsadım. Aristoteles tragedyanın konusunu ‘Ahlaki bakımdan ağırbaşlı’ olarak tanımlamıştı. Biçimini anlatmak için ‘başı ve sonu olan, belli bir uzunluğu bulunan’ tanımını kullanmıştı. Hareket eden kişiler tarafından temsil edilmesi biçemini belirliyordu. Tragedyanın işlevi ise ‘uyandırdığı acıma ve korku duygulan ile ruhu tutkulardan temizlenmesi’ olarak açıklamaktaydı. Ayrıca dil, müzik ve şarkı üstünden tragedyanın anlatım araçları hakkında da bilgi vermekteydi.
Bir temmuz ayında (22.07.2014) sonsuzluğa uğurladığımız Sevda Hoca’ya “Sizi hangi dönemin tiyatrosu daha fazla etkiliyor hocam?” diye sorduğumda, biraz düşünüp, “Antik Yunan tiyatrosu galiba,” deyişini anımsayarak, Antik Yunan tragedyalarından birine ruhumu teslim etmek ya da komedyalarının arasında kıkırdayarak kaybolmak istedim.
Bu ayın yazısını yazmak üzere bilgisayarımın başına geçtiğimde de Assos antik şehrinn harabeleri arasından 2350 yıl öncesinin hocaların hocası Aristoteles’e, oradan da çağdaş Türk tiyatrosunun hocaların hocası Sevda Hoca’ya uzanan bir çağrışımlar silsilesinde buldum kendimi…