Ay anne; Doç. Dr. Süreyya Karacabey

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Bölümü’nün 12 Eylül darbesinden sonraki yılları…

Pek de tiyatro eğitimi vermeye uygun olmayan sınıflarda, biricik sahnemizde, güneş görmeyen kulislerinde, ara sıra orta bahçede ve hatta hocalarımızın odalarındaki derslerle yaşama hazırlanan AÜ DTCF Tiyatro Bölümü mezunları, tiyatronun çeşitli alanlarındaki üretimlerini çoğaltmakta…
Çok fazla alışılagelmiş düzenleri sevmeyen, özgür iradelerimizle hareket etmekten ve doğru bildiğimizi söylemekten çekinmeyen darbe sonrasının öğrencileri olarak “Bölümden mezun olduğumuzda ne yapacağız?” sorusunu sıklıkla hocalarımıza sorardık.
Her seferinde şakayla karışık “İyi birer tiyatro seyircisi olacaksınız,” diye karşılık gelirdi.
Darbecilerle kucak kucağa yaşamayı olağanlaştırmış ülkemizde, 15 Temmuz’a gelene kadar post moderninden ekonomi üstünden olanına, yarımından tamına, sivilinden askerisine kadar tadına bakmadığımız darbe menüsü kalmadı ama sonuncusu ‘ohaaa’ dedirtecek türden…
‘Bilim ve sanat yapma hürriyetinin sağlanmasının sorumluluğunu öncelikle üstlenmiş,’ hocalarımızın yerini ise aynı anlayışla yetiştirdikleri öğrencileri aldı. Yakın tarihlerde arkası arkasına aramızdan ayrılan Prof. Dr. Metin And (ö:2008), Ergin Orbey (ö:2012), Turgut Özakman (ö:2013), Prof. Dr. Sevda Şener (ö:2014), Prof. Dr. Nurhan Karadağ (ö:2015), sanatı ve insanı, özgür irademizle algılamamızı sağlayan akademisyenlerdir. Bu değerli sanat insanlarının ölümleriyle canımızdan can gitti. Son yolculuklarında yalnız bırakmamak için Türkiye’nin farklı bölgelerinden koşturup geldik. Sözün ucu buraya kadar uzanmışken, aramızdan ayrılanlarla birlikte, hayatta olan hocalarımızı da saygıyla ve sevgiyle anıyorum.
Bu nostaljik duygular arasında, eğitim kurumlarının YÖK’ün gelişiyle amacının uzağına düştüğünü de unutmayalım. Tüm eğitim sisteminin temelinden çürüyüşünü üzülerek izliyoruz. Gün geçtikçe okuma-yazma oranı artıyor ama okuduğunu anlamada daha fazla geriliyoruz. Özgür iradesinin sesine kulaklarını tıkayan ‘akademik kişiliksizlikler’ eline geçirdiği kadro ve unvanlarla sahibinin sesine hizmet ediyor. 15 Temmuz’da yaşanılan darbe rezaletiyle askerin içine sızmayı başaran FETO/PDY yapılanmasının gerçek yüzünü gördük. Çok daha fazla eğitim sisteminin içinde kendilerine yer bulduklarının zaten farkındaydık. Bu bağırsak temizlenme süreci, ince eleyip sık dokumaktan uzak yapıldığı için kurunun yanında yaşın da yandığına tanık oluyoruz.
6 Ocak tarihinde yayınlanan 679 karar sayılı kanun hükmünde kararname kapsamında “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan…” diye uzayıp giden suçlamalarla, binlerce kamu görevlisinin arasında 649 akademisyen daha üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı.
Sözü edilen listedeki akademisyenlerden birisi de AÜ DTCF Tiyatro Bölümü’nün sevilen ve sayılan hocalarından Doç. Dr. Süreyya Karacabey; sokak hayvanlarının soğuktan zarar görmemesi için koşuştururken üniversiteden ihraç edildiğini öğreniyor.
İlk tepkisi “Biz her yerde ders veririz,” sözleriyle oldu.
Bu kararı içine sindiremeyen tiyatro bölümündeki öğrencileri ise ‘Dramatik Yazarlık’ hocalarının yazmaktan başka suçunun olamayacağını anlatırcasına “Süreyya Hoca’nın kurduğu bir cümle bile etmezsiniz,” sözünü slogana dönüştürdü.
AÜ DTCF Tiyatro Bölümü Kurulu “Akademiler, doğal olarak temelde düşünce, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetlerinin varlığını kabul etmiş, bu hürriyetlerin savunulmasını içselleştirmiş ve böylece bilim ve sanat yapma hürriyetinin sağlanmasının sorumluluğunu öncelikle üstlenmiş oluşumlardır,” cümlesine kamuoyunun dikkatini çekerek, meslektaşlarının maddi-manevi bütün haklarıyla kamu görevine iade edilmesini talep etti.
İmza kampanyasına destek veren dönem arkadaşları, eski mezunlar, mezun ettiği öğrenciler ve birçok sanat insanı, verdiği dersler ve akademik çalışmalarıyla tiyatro alanındaki katkılarına vurgu yaparak Doç. Dr. Süreyya Karacabey’i yalnız bırakmadı.
Bu talihsiz karar nedeniyle, ortak paylaşımlarda bulunduğumuz sosyal medya üzerinden, farklı zaman dilimlerinde aynı sıraları paylaştığımız, aynı sahnenin tozunu yuttuğumuz, aynı kulisleri temizleyip, aynı demlikten çay içtiğimiz Doç. Dr. Süreyya Karacabey’i biraz daha tanıdık.
Kimi hoşlanır, kimi hoşlanmaz ama başörtüsü yüzünden fakülteye girmesine izin verilmeyen öğrencilere zamanında sahip çıktığı ve giriş kapısındaki görevlilerle siyasi hesaplar gütmeden tartıştığı anlatılıyor.
Kimi hoşlanır, kimi hoşlanmaz ama aynı özgür iradeyle hareket ederek akademisyenlerin bildirisine imza atmaktan da çekinmemiş.
Bugün dünya “Ne derlerse desinler keşmekeşliği içinde hangi kararın doğru ya da hangisinin yanlış olduğunu tarih gösterecek ama at izi it izine karışıyor ay anne,” günü…