Bir Başkadır Antalya’da Sonbahar

Ne sıcaktan bunalıyorsunuz ne de soğuyan havalar keyfinizi kaçırabiliyor, kar kış kıyamet bizlerden bütünüyle uzakta…

Yaz aylarının boğucu sıcakları, rekorlar üstene rekorların kırıldığı turizm sezonuyla geride kadı. Okulların açılması hepimizin yaşamını belirliyor. Çoğu insan tatilden dönmenin enerjisiyle yoğun çalışma ortamına kendini hazırlamış. Bazıları ise önümüzdeki yazın programlarını şimdiden yapmış bile.

Biz de sonbaharın güzelliklerini yaşamasını bilenlerle yaşadığımız bölgenin tadını çıkarıyoruz. Antalya’da sonbaharın sevdiğim tarafı doğada olabilmek. Bunun değerini bilen yerli ve yabancı turistler de eylül ayının ikici yarısından itibaren bölgemize gelmeye başladı. Antalyalılar dünyadaki en uzun 10 yürüyüş rotasının arasındaki Likya Yolu hakkında yarım yamalak bilgelere sahipken, 60.000 civarındaki doğa sevdalısı Likya yollarında yürümek için bölgemizde bulunuyor. Çoğu da yabancı. Son yıllarda ziyaretçi sayısının katlanarak çoğaldığını da eklemek gerek.

En başından itibaren Anadolu insanı olarak yaşayan ve yaşadıkları zaman diliminden kalıcı izler bırakan Likya Medeniyeti 3.000 yıl öncesinden günümüze uzanmakta. Likyalıların tarihi yürüyüş yolu da deniz kıyısını takip ederek, Fethiye’den Antalya’ya 500 kilometre boyunca devam ediyor. Likya yolu patikaların bir kısmının işaretlenip haritalandırılması ile oluşturulmuş. Dağların kıyıya paralel ve dik olarak uzanmasının sonucunda nefes kesen manzaralara sahip. Düz bir rota izlemeyen yürüyüş yolu, bazen Tahtalı Dağı’nda 1800 metrelere kadar yükseliyor, bazen de yürüyüşçüleri tarihi bir limanda limanla buluşturabiliyor.

Türkiye’nin en uzun yürüyüş rotasının, doğal ve tarihi güzelliklerini hayal etmekte zorlanacağınızı sanmıyorum. Akdeniz’i daha yakından keşfetmek ve Antik Likya’nın gizemli geçmişine tanıklık etmek isteyenler için olağanüstü bir fırsat olabilir. Doğa ve deniz manzaraları eşliğinde medeniyetin ulaşamadığı koylara ulaşarak macera dolu bir deneyim yaşayabilirsiniz. Bu rota üstünde, doğası ve deniziyle efsaneleşen Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi, Gökkaya Koyu, Patara, Kekova, Gelidonya Feneri, Noel Baba Kilisesi, Yanartaş, Adrasan ve Olimpos gibi uğrak yerler bulunuyor. Rota üstündeki antik kentlerin çoğunu saymadım bile…

Tüm rotayı baştan sona yürüyebilmek için kırk beş gün civarında zaman gerekiyor. Uzun metraj sinema filmimiz Likya Yolu’yla ilgili mekanları araştırmak için ekim ayında böyle bir programım vardı. Bir de roman yazacaktım ama diğer yapılması gerekenler öncelik sıralamasını değiştirdi. Bu satırlar da ertelenen yürüyüş hayallerimin arasında yazıya dönüştü. Ekim olmadı ama Kasım Likya Yolu’nda olurum belki…

Siz de öncelik sıralamasını bahane ederek Likya Yolu’nun sonbahar güzelliklerini kaçırmayın. Bir hafta sonu konaklamalı ya da günübirlik yürüyüş macerası için küçük bir adım yeter. Aya ilk ayak basan Neil Louis Armstrong yürüyüşü sırasında “Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım,” demişti. Adımlarınız insanlık tarihinin akışını değiştirmeyecek ama size iyi geleceğinden kuşkunuz olmasın.