Cam Duvarın Ötesi; Dünyada Karşılaşmış Gibi

İlk gösterilerinden biriydi…
Krek Tiyatro’nun yıllar sonra sahnelediği oyunun ayrıntılarından habersiz olarak Volkswagen Arena’ya gittik. Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ oyununda farklı bir tiyatro deneyimi yaşayacağımız fuayede ortaya çıktı. Son dakikaya kadar salona alınmayınca ister istemez meraklandık. Fuaye kalabalıklaştıkça karşı merakımız katlandı. En sonunda üç yüz elli civarındaki seyirciyle birlikte farklı kapılardan salona yönlendirildik. Seyirciyi ikiye bölmüşler. Seyir yerini ikiye bölen oyunun dekorunu da aramıza yerleştirmişler ama karşı taraftaki seyircileri görmemizi tercih etmemişler.
Karşı tarafın dekoru nasıl acaba?
Bizlerden farklı olarak neler izleyecekler?
İkinci perdede dekorun yönünü mü değiştirecekler?
Bir başka sürpriz olarak tiyatro sahnesinin görünmeyen duvarını camla kaplamışlar. Camın arkasında kalan oyuncuları nasıl duyacağımızı merak etmeyin. Görevlilerin uyarılarıyla koltuklarımızın kenarındaki kulaklıkları kullanmamız gerektiğini anladık. Ses kalitesi mükemmel! Ses tasarımını ve uygulamasını gerçekleştiren Hakan Atmaca’yı kutlamak gerek. Sorun yaşayanların kulaklıkları anında değiştiriliyor. Ne yapacağını anlayamayanlar da görevliler tarafından yeniden bilgilendiriliyor.
‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ oyunu polis karakolunda geçiyor. Bir grup seyirci sorgu odasında yaşananları izlenirken, diğer tarafın seyircileri sorgu odasının dışındaki olaylara tanıklık ediyor. Spot aydınlatmasından faydalanmak yerine asma tavanın soğuk beyaz ışığı tercih edilmiş. Cem Yılmazer’in ışık tasarımı polis karakoluna pek de yakışmış.
Bu oyunun sahne tasarımını da yapan Berkun Oya, ikinci perdede dekorun yönünü değiştirmek yerine seyircilerin yerini değiştirmeyi tercih etmiş. Eşyalarımızı alarak diğer taraftakilerle yerlerimizi takas ediyoruz. Dizi film kıvamındaki oyunun ikinci perdesindeki oyunculuğu da hayranlıkla izlemekteyiz. Tüm karakterler birbirinden ilgi çekici; geride kalan evliliğinin yakıp kavurduğu çanta hırsızı Aziz (Okan Yalabık) ile eski karısı Ayşe (Defne Kayalar), göremediği çocuğundan başlayarak aile ilişkisini fazlaca dinlediğimiz torbacı Mevlüt (Öner Erkan), hamile karısını ve çocuklarını trafik kazasında kaybeden tedirgin edici polis memuru Naci (Serkan Keskin), babasının intiharıyla yüzleşmeye çalışan yumuşak huylu polis memuru Sadık (Fatih Artman), öfke patlamalarından Mevlüt’ü döverek arınmaya çalışan Karadenizli polis memuru Yavuz (Alican Yücesoy) ve Avustralya’ya gitmeye karar veren kızını uğurlamak ile karakoldaki işinin arasına sıkışan babacan komiser Taner (Settar Tanrıöğen)…
Ben çizgidışı tiyatro arayışlarına tanıklık etmeyi severim. Bu tiyatro deneyiminden de fazlasıyla hoşlandım. ‘Dizi’ yakıştırmasını projeyi hafifletmek için kullanmadığımın altını çizeyim. O halde neden dizi? En başta oyuncuların tamamıyla dizilerden akraba sayılırız. Ayrıca televizyon ekranını çağrıştıracak atmosferi özellikle oluşturmuşlar; sahnenin önündeki cam bölme, değişik bir mekan aydınlatması, gözlerinizi kapattığınızda radyo tiyatrosuna dönüşecek mikrofonik sesler… Tiyatroda kullanılan mikrofonik seslere giderek alışmaya başladık ama bu oyunda sesin volümünü bile kendinize göre kulaklıktan ayarlıyorsunuz. En arka sıradaki seyirciye sesini duyurma kaygısı taşımayan oyuncular da tiyatronun jest ve mimiklerine gereksinim duymadan ‘kamera önü oyunculuğuyla’ harikalar yaratıyor. Oyun eşzamanlı sahnelerden oluştuğu için devamlılık mükemmel. Su gibi akıyor. Oyuncuların tamamına yakını sahnede sayılır; bir sahneden diğerine gidip geliyorlar. Biz tek tiyatro oyununu iki perde boyunca izlediğimiz halde oyuncular aynı oyunu arkası arkasına sahnelemek zorunda…
Tüm teknolojik atraksiyonlar tiyatro oyununa biçimsel zenginlikler katmış ama böyle bir matematiği eşzamanlı olarak tiyatro sahnesinde çözmek kolay değil, ister istemez oyunun metninden taviz verilmiş. Bir yıl önce Berkun Oya’nın yazdığı ‘Bayrak’ oyununu İstanbul Devlet Tiyatrosundan izlemiştim. O oyunda takıldığım senaryoyu çağrıştıran yazım biçimi burada da karşıma çıktı. Ana öykünün çevresinde gelişen olayların ve karakterlerin zenginliği, tiyatro sahnesinde anlatılmak istenilen asıl öykünün yolunu tıkamış. Yedi karakterin hikayesi de birbirinden ilginç! Bu karakterlerin başından geçenleri dizi film olarak izlesek, (ki izleyeceğimiz de aşikar!) bizi iki sezon boyunca idare eder. Ben ise iki saatimi ayırdığım tiyatro oyununda, memleketimden insan manzaraları arasında kaybolmak yerine, asıl öykünün peşinden gitmeyi ve sonunun nerelere varacağını görmek isteyenlerdenim.
Zor ve maliyetli ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’ oyununun riskini göğüslemekten çekinmeyen Krek Tiyatro’yu ve işbirliği yaptıkları Pozitif’i, başka heyecan verici tiyatro projelerinde de görmek dileğiyle…