Cebelitarık Boğazı’ndan geçmek

Gün Van Gogh sarısı yükseliyordu Lizbon üstüne…
Portekiz’in ‘İlk fırsatta yeniden gel,’ diyen güzelliklerini arkamızda bırakarak Atlantik Okyanusu’nun derin sularını geri dönmüştük. Bir kez daha gökyüzü ile dalgaların arasındaki bilinmezliğe kendimizi bırakmıştık. Ruh halimizdeki değişimi Atlantik’teki yolculuğumuzun sonuna yaklaşmanın mutluluğu olarak mı değerlendirmeli? Yoksa okyanus deneyimiyle vedalaşmanın hüznü mü?
Ya da ne olduğunun önemi var mı?
Son Atlantik günümüzde Nerissa’nın donatanı ve de birinci kaptanımız Ömer Arıcan, Cebelitarık Boğazı’ndan geçişin hesaplamalarıyla uğraşmakta. Bir peynir tabağı hazırlayan ikinci kaptanımız Can Hakan Karaca, domates dilimlerinin arasına mozzarella peynirlerini itinayla yerleştirmekte. Üçüncü kaptanımız Mehmet Hamamcıoğlu, Anadolu’nun kadim kültürü çiğköfteyi doğudan batıya taşımak için kolları sıvamış. Üç deneyimli denizci arasında ‘kıdemli miço’ ünvanlıyla yetinmek zorunda kalan Nasuh Mahruki, bilgisayarına gömülmüş halde arşiv dosyalarını düzenlerken, göz ucuyla da çiğköfte ile mozzarellanın Atlantik Okyanusu’nda buluşma nedenini kavramaya çalışmakta. Ben de ‘kıdemsiz miço’ olarak arabeskleşen ortama rakı servisini yaparak katkı vermekteyim.
Tüm ekip masanın başında toplandıktan sonra “Viva İspanya!” diye kadehler kalkıyor.
Biz çakırkeyif olurken ‘Mevla’m ayrılık vermesin gökte uçan kuşa Leylâm…’ diyor yanık sesiyle Neşet Ertaş…
Bir sonraki günün ortalarında, Female Dergisi’nin Eylül sayısına Atlantik macerasını yetiştirmeye çalışırken, Cebelitarık Boğazı’nın girişi ya da başka bir deyişle Tarık’ın Kayası (ya da Avrupalıların kullandığı adıyla Gibraltar) karşımızda beliriyor. En dar geçiş yeri 14 kilometre olarak ölçülen Cebelitarık Boğazı 65 kilometreye kadar uzanıyor. Ortalama derinliği ise 340 metre civarında. Bu bölgeyi fazla merak etmediyseniz, bir ucunda İspanya, diğer ucunda Fas olduğunu düşünürsünüz ama İber Yarımadası’nın güney ucunda Birleşik Krallığın denizaşırı toprağı olarak kabul edilen Gibraltar var. 6 kilometrekarelik toprağı ve 30.000 civarında insanıyla kasabadan biraz hallice olduğu halde Avrupa Birliği ile İngiltere’ye sırtını dayamış vergi cenneti bir devletçik yani…
İki büyük denizin buluştuğu bölge, Antik Yunan mitolojide eski dünya medeniyetinin sonu olarak tasvir ediliyor. Zeus’un kaçamak aşklarından dünyaya gelen ve tanrıça Hera’nın dinmeyen öfkesiyle uğraşmak zorunda kalan Herakles’in (Roma mitolojisindeki karşılığı Herkül) katkılarıyla Cebelitarık Boğazı günümüze ulaşmış. İki yakasındaki kayalıklar birbirleri üstüne yıkılıp boğazın geçişini kapatmasın diye denizin içinden yükselen heybetli sütunlar dikmiş Herakles. Ben mitolojinin yalancısıyım ama Avrupalıların ‘Herakles Sütunları’ diye tanımladıkları geçiş noktası böyle oluşmuş.
Bu mitolojik söylemlerle boğazın sakin sularda ilerlerken, aniden oluşan dalgalanmanın ortasında çalkalanmaya başladık. Atlantik Okyanusu’nun suyunu Akdeniz’e taşıyan yüzey akıntısı ile dipteki ters yöndeki akıntının arasında kendimizi bulmuştuk. Ani deniz hareketine hazırlıksız yakalansak da deneyimdi kaptanlarımızın kontrolü ele alışı gecikmedi.
Bir sonraki buluşmaya kadar elveda Atlantik!
Hep sevdiğim ve sonsuza kadar sevmeye devam edeceğim Akdeniz’e de yürekten bir merhaba!
Bu heyecan verici uğurlama ya da karşılama töreni sonrasında Gibraltar Havaalanı’nın dibindeki Alcaidesa Marina’ya bağlanarak kendimizi İspanyol sokaklarına attık. Kısa bir yürüyüş iyi gelecekti. İlk andan etkisini hissettiren nem ve sıcak Akdeniz’de olduğumuzu hatırlatıyordu. Atlantik’in serin havasını şimdiden özlemeye başlamıştık. Geç saatlerde karnını doyurmayı alışkanlığa dönüştüren İspanyolların arasında atıştırmalık tapaslarla biralarımızı yudumladık. Ertesi sabah yeniden palamarları çözerek sonraki İspanyol şehrine doğru rotamızı çevirdik. Biz tehlikeli denizleri Cebelitarık Boğazı’nın öteki tarafında bıraktığımızı sanıyorduk.
Yük gemilerinden birinin telsizden “Pan! Pan!” anonsunu işitince denizin şakaya gelmediğini yeniden anımsadık.
Bu uyarının anlamını denizcilikle uğraşanlar iyi bilir ama ilk kez işitenler sonraki yazıya kadar korusun merakını…