İstanbul Kumpanyası’nda ‘Huysuz Şeyler’

Son zamanlarda televizyon dizilerinin çıkmazından bunalan sanatçılar, kendilerini tiyatro sahnelerine taşıyor. Dizi setlerinin otoritelerini tiyatronun yanılsamasına sığdırmak mümkün mü? Bu geçici bir heves mi? Bir nefeslenme molası mı? Çok geçmeden kameranın büyüsünü özlemeye başlarlar mı? Kamera arkasındaki birikimlerini tiyatro sahnesine taşıyabilirler mi? Sorular, sorular, sorular…
Bu sorulara yanıt olur mu bilemem ama 9 Kasım 2018 tarihinde İstanbul Kumpanyası çatısı altında prömiyer yapan ‘Huysuz Şeyler’ oyununun yazarı ve oyuncusu Çetin Büyükakın’la keyifli bir sohbet yaptık.
Bir dönem aynı sahnelerin tozunu yuttuğumuz okul arkadaşım, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdikten sonra yazar ve yönetmen yardımcısı olarak TRT’de göreve başlamıştı. Aynı dönemde Susam Sokağı adındaki efsane televizyon programıyla buluştu. Bu projede metin yazarlığı ve yönetmen yardımcılığı görevini sürdürdükten sonra Yağmur Ajans’tan (Osman Yağmurdereli) dizi senaryosu teklifi aldı. Bir iki derken TRT’ye 510 bölüm ‘Bizim Mahalle’ dizisini yazdı. Sonrasındaki 30 yıl boyunca da dizi senaryoları yazmaya devam etti.
Bu arada ‘Huysuz Şeyler’ oyununun yönetmeni ve oyuncusu Raşit Çelikezer’in de ‘Çocuklar Duymasın’ dizisinin ilk yönetmeni olduğunu ekleyelim. O da yıllar içinde çok sayıda diziye yönetmen olarak imza atmıştı. Yazdığı tiyatro oyunları Devlet Tiyatrosu’nda ve özel tiyatrolarda oynadı. Bu dönemde de Raşit Çelikezer’in yazıp yönettiği ‘Hiçbir Şey’ adlı tiyatro oyunu İstanbul Kumpanyası’nın repertuarında, sahnelenmekte.
Ben daha fazla uzatmadan ‘Ah şu diziler!’ diyerek Çetin Büyükakın’la sohbetimize başlayayım müsaadenizle…
Dizi sektörü son yıllarda sorunlu hale geldi. Beğeniler ve beklentiler çok değişti. Hikayelere müdahaleler arttı. Bildiğimiz, öğrendiğimiz ne varsa önemsiz hale geldi. Aristo’nun Poetika’sı çöp oldu. Dramatik yapı, hikaye kurgusu, karakter analizi gibi unsurlar yok oldu. Hatta bir yapımcı yazdığım senaryoyu beğenmesine rağmen ARABESK DEĞİLSİNİZ diyerek hayata geçirmedi. Ben arabesk olmadığıma çok sevindim elbette. Raiting savaşlarının kıvılcımları arasından sıyrılıp çıkmanın doğru olduğunu düşündük. Tiyatro büyüsünün, sahne tozunun bize çok daha iyi geleceğini biliyorduk, öyle de oldu.
Huysuz Şeyler’ nasıl başladı?
Arkadaşım Raşit Çelikezer’le yaklaşık iki yıldır ikimizin oynayacağı, biraz da kendi hayatlarımızı irdeleyeceğimiz bir oyun sahnelemeyi düşünüyorduk. Tabi ki hayatlarımızın saçma ve komik olan hikayelerini anlatarak. Çünkü ofisimizde oturduğumuz gecelerde saatlerce bu tür hikayelerimizi konuşuyorduk. Güldüğümüz, duygulandığımız, birikmiş çok hikaye vardı. Ancak, Huysuz Şeyler içerik olarak tasarladığımızın dışında bir temada hayat buldu. Yine iki eski arkadaşı farklı bir hikayede buluşturduk. Bu karakterlerden Erol, sorumsuzluğu ve derbederliği yüzünden eşinden ayrılır. Ormanda, karavanda yaşamaktadır. Suat ise aşırı evcimen, huylu, takıntılı ve hizmet etme meraklısıdır. Aşırı ilgisinden ve huylarından bunalan karısı ayrılma kararı alarak Suat’ın evden gitmesini ister. Bir gün Suat çıkıp gelir karavana. Her ne kadar 45 yıllık bir geçmişleri olsa da iki uç karakterin bir arada olması, ilk andan itibaren sorunları da berberinde getirecektir. Elinden hiçbir iş gelmeyen, sevgilisinden yeni ayrılmış ve karavanla aynı kampa gelmiş olan Burcu’nun da aralarına katılmasıyla o güzel, doğa içindeki sakin hayat karakter çatışmalarına sahne olur.
Neden Huysuz Şeyler?
Bunun birkaç nedeni var: Öncelikle farklı karakterlerdeki insanların bir aradayken nasıl davranmaları gerektiğine küçük pencereler açmak. Orta yolu bulmak yerine, çoğunlukla herkes kendi egemenliğini kurma çabasında. Karşısındakinin düşüncelerine hayat görüşüne yeterince saygı duymamakta. Kendi bildiğinin, en iyisi olduğunu savunmakta. Hal böyle olunca da ister istemez çatışmalar başlamakta. Çözülebilecek sorunlar abartılarak içinden çıkılmaz bir hal almakta. Dozu kaçan davranışların uyumlu bir sonuca varmayacağını göstermekte… Dahası da var huysuzlukların! Oyunun hikayesinde de çok sayıda, bu tür küçük dayatmalara yer verdim. Yaşanırken ciddi gibi duran konuların aslında ne kadar gülünesi haller olduğunu aktarmaya çalıştım. İş, arkadaş ve aile ilişkilerinde göz ardı edilen düşünceye saygı, değer verme, kendisiyle ilgili karar verirken dışardan gelen baskılar gibi yanlışların yapıcı olmadığı ister istemez ortaya çıkmış oldu.
İzleyici tepkileri?
Oyun sonrası, izleyenlerin önemli bir bölümü ya kendisinden ya da yakın çevresinden kesitler gördüğünü söylemesiyle yanlış bir seçim yapmadığımızı anladık. Yönetmen Raşit Çelikezer’in rejideki büyük katkıları ve Ayşegül Verdi’nin oyunculuğuyla amaçlanan hedefe ulaşmış olduk. Yeri gelmişken, İstanbul Kumpanyası’nda sahnelenmesi için bize olanak sağlayan Binnur ve Tarık Şerbetçioğlu’na da çok teşekkür ediyoruz.
Neşesi bol bir oyun yapmışsınız.
Huysuz Şeyler oyunu komedi olsun diye yazılmadı. Hatta afişteki ‘komedi’ ibaresinin özellikle kaldırılmasını istedim. Ben durumları ortaya koydum. Önceden seyirciyi şartlandırmak istemedim. Büyük bölümü hayatın gerçeği olan tablolara gülmeyi seyirciye bıraktım. Sahnede fark ettim ki, oyunun başından sonuna kadar gerçek hayatta ciddi gibi görünen komik yaşam kesitlerini oynuyoruz. Evet, komik hayatlar yaşıyoruz farkına varmadan.
Son soru da tiyatro yolculuğunun devamı hakkında olsun.
Huysuz Şeyler dışında yazdığım oyunları da sahnelemek arzusundayım. Gelecek sezona İstanbul Kumpanyası için bir oyun yazabilirim. Çocuk oyunu da tabi. Huysuz Şeyler’i de tek oyun olarak düşünmüyorum. Yine aynı ikilinin, farklı mekan ve hikayelerle, ‘Huysuz Şeyler 2’, ‘Huysuz Şeyler 3’ oyunlarının yazım çalışmalarına başladım. Zamanı geldiğinde onları da seyirciyle buluşturmayı hedefliyorum.