“Koffi Kwahulé ile Moda Sahnesi’nde”

Türk tiyatrosunda şimdilik bilinmeyen ama yakın zamanda fazlaca karşılaşacağımız Afrika kökenli bir yazar Koffi Kwahulé…
Batı Afrika’daki Fildişi Sahili (Côte d’Ivoire) doğal kaynakları yüzünden, Portekizliler başta olmak üzere, İspanyollar, Hollandalılar, İngilizler ve son olarak da Fransızlar tarafından sömürülmüş. Çoğu Afrika ülkesinde olduğu gibi 2. Dünya Savaşı sonrasında güçlenen milliyetçilik dalgasıyla Fransızlardan yakalarını kurtarmışlar. Halkın direnişi 1958’de iç işlerinde, 1960’da ise tam bağımsızlığına kavuşmasıyla noktalanmış. İlk anda bağımsızlık kulağa hoş geliyor ama kültürel emperyalizmin izlerini silmek kolay değil.
1956 yılında Fildişi Sahili’nde doğan Koffi Kwahulé de Fransızların geride bıraktıkları eğitim sistemiyle yetişiyor. Kabile yaşamındaki kalabalık ailesinde yeterince konuşma ortamı bulamayınca yazıya yöneliyor. Fildişi Sahili’ndeki ‘École des Arts’ tiyatro okulunda oyunculuk eğitimi alıyor. Paris’teki yaşamı ise 1979’da Rue Blanche (ENSATT) tiyatro bursunu kazanmasıyla başlıyor. Doktora eğitimini de Sorbonne Nouvelle Paris III’te tamamlıyor. Batının sömürmeye yönelik dil ve kültür emperyalizmine kalemiyle karşı koyan Koffi Kwahulé, Afrikalı olduğu kadar Avrupalı olarak da anılmayı başarmış bir yazar. Otuzdan fazla tiyatro oyunu yazmış. Dünya genelinde popülerlik kazanan oyunları yirmiden fazla dile çevrilmiş.
Çivisi çıkmış dünyanın absürtlüğünü anlatan ‘Bira Fabrikası’ oyununu Moda Sahnesi’nde izledim. Bir politik yazar olarak Afrika’daki köklerinden beslenmeyi önemseyen Koffi Kwahulé, savaşları palyaçolar tarafından yaratılan trajediler olarak görüyor. Caz müziğinin dansa dönüşen atmosferinde savaşın palyaçolarını Bira Fabrikası’na taşımış. Koffi Kwahulé’nin Mali’deki ‘yazarlar evi’ projesinde yazdığı oyunun çevirisini Ezgi Coşkun yapmış. Moda Sahnesi’nin güçlü ekibi iş başında; Yönetmen Kemal Aydoğan, Sahne Tasarımı: Bengi Günay, Işık Tasarımı: İrfan Varlı…
Koffi Kwahulé şiddetin ruhuyla varolan insanlığı, şiddetin parçasına dönüşmüş palyaço karakterlerle anlatıyor: Las Vegas’ta çılgınca eğlenmenin hayalleriyle yaşayan psikopat savaş kahramanı Yüzbaşı ‘Ölümü Sallamaz’ (Necip Memili) ile ‘Onbaşı Asalak’ (Onur Ünsal). Donlarını indirttiği işçilerin arasından seçtiği işçinin spermleriyle hamile kalan ve aynı zamanda Moulin Rouge’un baş dansçısı olan bira fabrikasının patronu ‘Patron Beyazbüyü’ (Melis Birkan). Hamile bıraktığı patronunun karnındaki çocukta hakkının olmadığına inanan fabrika işçisi ‘Scwanchen’ (Gürsu Gür).
Çok yüksek ritimde sahnelenen Bira Fabrikası’nın hikayesini takip etmek kolay değil. Caz palyaçolarının anlamlı gibi görünen sözleri, ilerleyen sahnelerde anlamını yitiren seslere dönüşüyor. Bira Fabrikası’nı kara mizahın neşeli kahkahalarıyla izlerken, seslere dönüşen savaşın acımasız yüzü, arkası arkasına aldığımız darbelerler içimize işliyor. Sert biçimde derdini anlatmayı tercih eden yazar ve yönetmenin şiddet yüklü oyunundan çıktığınızda, eski dünyanıza dönmeniz olanaksızlaşıyor; sanatın dönüştürme işlevine örnek bir oyun…
Ezen ile ezilenin arasındaki şiddeti Bira Fabrikası’na sıkıştırarak anlatan Koffi Kwahulé, Moda Sahnesi’nin yeni oyunu Arıza’da (Blue-S-Cat) mekanı daha da daraltarak seyircisini asansörün içine hapsediyor. Bu kez toplumsal Arıza’nın merceğinde geçmişte yolları kesişmemiş bir kadın ile bir erkek var. İki metrekareden ufak asansörün içinde izlediğimiz tiyatro oyunu bir nefeste başlayıp bitiyor. Bira Fabrikası’ndaki reji ekibi Arıza oyununda da değişmemiş. İki kişilik oyunun çevirisini yapan Ezgi Coşkun, karakterden birini canlandırıyor, diğer oyuncu ise dizilerden ve filmlerden sonra tiyatro sahnesinde de başarılarına tanıklık yaptığımız Caner Cindoruk. Bu oyunu 50 kişilik stüdyoda sahnelemeyi planladıkları halde yoğun talep üstüne büyük salona taşıdıkları da notlarımın arasında…
Arıza oyununda psişik travmasının keşfedilmemiş sularında dolaşan kadının nasıl dalgalandığına tanık oluyoruz. Bir yandan erkeğin egemen baskısının cinsel şiddete dönüşeceğinden çekinen kadın, diğer taraftan da cinselliğin çekiciliği arasında gidip geliyor. Bir türlü kabına sığamayan kadının temeldeki sıkıntısı ise duygularına karşılık gelecek bir kılıf bulamaması. Dizginlemeye çalıştığı arzuları tuhaf bir sancıya dönüşüyor. Hem erkeğin ilgi göstermesinden korkmakta hem de erkeğin ilgisizliğinden şikayet etmekte.
Tüm bilincini ‘Melidesha’ olarak tanımladığı kapitalist düzenin dişlilerine teslim eden erkek de Arıza’nın içinde sıkışıp kalmıştır. Bir birey olarak kendini anlatmaya çalışırken, dönüp dolaşıp devletle yaşadığı sıkıntılarını gündeme getirir. Her sıkıştığı yerde bilimsel sonuçlara ya da istatiksel verilere dayanarak haklılığını kanıtlamaya çalışır. Kim bu ‘Melidesha’? Siz kim olarak görürseniz o mu? İlk bakışta eşi gibi görünüyor ama annesi de olabilir, babası da, patronu da, ortağı da, tanrı da…
Bir radyonun kanalları arasında dolaşırcasına, oyunculardan birinin replikleri parazitli seslere dönüşürken, diğerinin replikleri netlik kazanıyor. Biz aynı anda ikisini de işitiyoruz. Bir süre sonra sözlerin yerini sesler alıyor. Biz de sözlerden oluşan hikayenin peşinde dolanmak yerine, seslerin birbirine karşılık geldiğini duyumsamaya başlıyoruz.
Caz müziğinin doğaçlama akışındaki gibi yaratıcı süreci koruyabilmek için ‘sebep-sonuç’ ilişkisi gözetmeden Arıza oyunu yazılmış. Repliklerin karşılıklı diyaloga dönüşmesine izin verilmemiş. Sözlerin yerine seslerin anlam kazanması hedeflenmiş. Arıza oyununun orijinal adı bile Blues ve S-Cat müzik türlerinin birleşmesinden oluşan ‘Blue-S-Cat‘ kelimesinden geliyor.
Ekim ayında Fransız Kültür Merkezi’nin konuğu olarak İstanbul’a gelen Koffi Kwahulé’le birlikte Arıza’yı izleme fırsatımız oldu. Oyun sonrasında da Moda Sahnesi’nde keyifli bir söyleşi yaptık. Caz müziğindeki doğaçlamayı yazarlığının temeline yerleştirdiğini söyleyen Koffi Kwahulé, Arıza oyununu bir hafta içinde yazmış. Caz müziğini varoluş biçimi olarak görüyormuş. Bir müzisyen olmadığı ve hiçbir müzik aletini çalamadığı halde ‘Cazın ruhunu tiyatroda nasıl yaşatabilirim?’ sorusuna karşılık bulmaya çalışarak tiyatro oyunlarını yazıyormuş.
Bir başka Koffi Kwahulé oyununu da yılbaşından sonra Moda Sahnesi’nde izleyeceğiz gibi görünüyor…