Doğayla Barışık Yaşamak

Yaz ayları geldiğinde yaşadığımız yerlerin uzağında tatilimizi geçirebilmenin fırsatın kolluyoruz. Okulların kapanışıyla başlayan hareketlilik, yeni eğitim dönemine kadar devam ediyor. Çoğu insan geleneksel alışkanlıklarını sürdürerek, tatil zamanını doğup büyüdüğü topraklarda geçirirken, kimi ise bilmediği yerlerin keşfine çıkıyor. Her bütçeye uygun seçeneklerin biri ise kampçılık…

Kamp kültürünün avcı-toplayıcı atalarımızdan miras kaldığını söylemek yanlış olmaz. İlk insanların doğada yaşamlarını sürdürmesi zorunlu bir durumdu. İlkel atalarımız avlanmak, göç etmek ya da savaşmak için doğada konaklamak zorundaydı. Bu nedenle, ateş yakmak, barınak kurmak, yiyecek bulmak gibi temel becerileri gelişmişti. Uygarlıklar kurarak şehirlerde yaşamaya başlayınca, doğanın dostluğundan ve öğreticiliğinden uzaklaştılar. Doğalarına aykırı olduğu halde modern yaşamın koşullarına kendilerini kaptırarak doğadan koptular.

Beton yığınlarının arasında sıkışıp kalan insanlık, doğanın karşılıksız sunduğu nimetleri göz ardı etti. Bu dönüşümden hem insan hem de doğa zarar gördü. Doğadan uzaklaşan insanların fiziksel ve ruhsal sağlığı bozuldu. Stresli ve mutsuz bir yaşamın kendilerini beklediğinden habersizlerdi. Doğa ise duyarsız ve sorumsuz yaklaşımlarla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştı.

İnsanın doğayla yeniden barışması için doğayı tanıması, anlaması ve sevmesi şarttır. Doğayı tanımanın en iyi yolu ise doğada vakit geçirmektir. Kamp yapmak, insanı doğanın kucağına bırakır, doğanın sesini dinletir, doğanın renklerini gösterir, doğanın kokusunu hissettirir. Doğada zaman geçirmek insanın kendini tanımasına, geliştirmesine ve yenilemesine yardımcı olur.

Kamp kültürü insanın doğayla uyum içinde yaşamasına olanak tanır. Doğaya yakınlaşan insan kendine de yakınlaştırır. Kamp yapmak insanın bedensel ve zihinsel sağlığı iyileştirdiği gibi kişisel ve de sosyal becerilerinin gelişimine katkı sağlar. Doğada yapılan fiziksel aktiviteler kasları güçlendirir, kalp ritmini düzenler, kan dolaşımını hızlandırır ve metabolizmayı canlandırır. Doğada solunan temiz hava akciğerleri temizler, oksijen alımını artırır ve beyin fonksiyonlarını iyileştirir. Doğada olmak stresi azaltır, endorfin salgısını artırır ve mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin seviyesini yükseltir.

Kamp kültürü kişisel becerilerin gelişimine de olanak sağlar. Kamp deneyimleri insanın doğal haline dönmesi ve doğanın nimetlerinden faydalanması için harika bir fırsattır. Kamp yaparken ateş yakmak, çadır kurmak, yemek pişirmek, yön bulmak gibi beceriler kazanılır. Bu beceriler yaşama daha sağlam tutunabilme yeteneğini artırır. Kamp zamanlarında kampçılarla iletişim kurmak, yardımlaşmak ve paylaşımlarda bulunmak, kişisel ve de toplumsal ilişkileri güçlendirir.

Kamp kültürünün yalnızca insanlara değil, doğaya da katkı sağladığını söylemeliyiz. Doğaya zarar vermeden kamp yapmak hem doğanın korunmasına hem de gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunur. Kamp yaparken doğaya saygılı davranmanın kuralları da oldukça basittir; kamp alanını temiz tutmak, çöpleri uygun yerlere atmak, ormanlık alanlarda yaktığımız ateşi söndürmeden bırakmamak veya orman yangınına neden olacak davranışlardan kaçınmak, bitki ve hayvanlara zarar vermemek veya rahatsız etmemek, vs…

Doğanın sunduklarına teşekkür etmenin tek yolu doğaya saygılı olmaktır.