Dünyanın En Güzel Yeri

İki yıldır Antalya’nın cumhuriyeti dönemini araştırıyorum.

İlk cumhuriyet yıllarında Antalya’nın uzaklarda bir sahil kasabası olduğunu, posta arabaları ve kamyonlar dışında Antalya’ya ulaşımın denizden yapıldığını, ‘Yol ver bana Çubuk Beli geçeyim,’ türküsünün böyle duygularla yazıldığını, Gazi Mustafa Kemal’in 6 Mart 1930’da Burdur yolundan gelişinin eziyete dönüştüğünü ve sonraki gelişlerinin yalnızca deniz yoluyla olduğunu araştırmalarım sırasında öğrendim.

O yokluk yıllarında Sarısu ile Boğaçay arasında çeltik tarımının yapıldığı Mürsi Bey Çiftliği’ni görmek istiyor. Konyaaltı’na otomobil yolu olmadığı için Gazi Mustafa Kemal’i Rüstemiye vapuruyla götürüyorlar. Gününün yarısını çeltik tarlalarını ve modern işleme tesisini inceleyerek geçiriyor. Şehir merkezine dönerken de şelalelerin döküldüğü milyonlarca yıllık felezleri merak ediyor. Rumkuş’a (Dedeman Otel’in bulunduğu bölgeye) doğru ilerlerken tek tük görünen yapıların yerini falezlerin muhteşem dokusu alıyor. İrili ufaklı otuz civarında şelaleden sonra düden şelalesinin döküldüğü Karpuzkaldıran’a ulaşıyorlar. Gazi Mustafa Kemal geriye dönüşlerinde falezleri karadan da görmek istiyor. Delik deşik yollardan otomobille geçerek ve düzensiz bahçelerin arasından yürüyerek Antalya’nın gezinti yerlerinden Rumkuş’a geliyorlar. Gazi Mustafa Kemal bulunduğu bölgeye ‘Rumkuş,’ denildiğini öğrenince de ‘Erenkuş’ olarak adının değiştirilmesini istiyor.

Bey Dağları’nın panoramik manzarasına kendini bırakan Cumhurbaşkanı “Hiç şüphesiz burası dünyanın en güzel yeridir,” diye mırıldanıyor.

Akşam yemeği Antalya tarihiyle ilgili sohbetlerle geçince, ertesi günkü programın adresi Aspendos oluyor. Aspendos tiyatrosunun restore edilmesini isteyen Gazi Mustafa Kemal, geçmişte olduğu gibi sanat ve spor etkinlikleriyle yeniden yaşatılması için yetkilileri uyarıyor. Bu uyarıyla başlayan şenlikler, aradan geçen yıllar içinde Altın Portakal Film Festivaline dönüşüyor.

Bir ara tarlasında çift süren köylü kadınını yanına çağırarak sohbet ettikten sonra da “Efendiler, işte büyük bir medeniyet eserlerini gezdik, gördük. Bir de şu iptidai halimize bakın. Çok çok çalışmamız lazım,” diyerek çevresindekileri uyarıyor.

Gazi Mustafa Kemal’in 18 Şubat 1935’teki gelişinde ise İtalyanların lideri Mussolini, Antalya’yı topraklarına katacaklarını söyleyen demeçler veriyordu. Atatürk de dünyanın başına bela olmaya hazırlanan İtalyan’a Erenkuş bölgesinden meydan okumayı uygun görmüştü.

Bin dönüm arazi almanın bedelini yetkililerden öğrenen Atatürk “Milletvekili arkadaşlara burada birer ev yaptırarak bundan böyle meclisin kış aylarında Antalya’da çalışmasını düşünüyorum,” diyor. Bu arada Mussollini’ye yönelik olarak “İtalyanlara bu güzel beldenin imarı ve korumasında ne dereceye kadar muktedir olduğumuzu da göstereceğiz,” demesi kalabalığın coşkulu alkışlarına neden oluyor.

O gece Gazi Mustafa Kemal’in Antalya’da geçirdiği sonuncu geceydi. Üç yıl sonra gözyaşları arasında sonsuz yolculuğuna uğurlanan kurucu cumhurbaşkanının, TBMM’ni Antalya’ya taşımaya ömrü yetmese de şehrin kalkınmasına yönelik hamleleri arkası arkasına gerçekleşti. O günden günümüze kadar da ezbere bildiğimiz ‘Hiç şüphesiz burası dünyanın en güzel yeridir,’ cümlesini Erenkuş’ta ölümsüzleştirmek ise kimselerin aklına gelmedi.

Bu yıl cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girilirken, Atatürk’ü yere göğe sığdıramayan yöneticilerimizin tarihi ayıptan Antalya’yı kurtarmaları çok şık olur.