Erkekler arasında ‘Windsor’un Şen Kadınları’

400 yıl öncesinin İngiltere’sine şöyle bir uzanalım…
O dönemde yerleşik tiyatro mekanları olmadığından, gezici gruplar halinde taşrayı dolaşan tiyatrocular, seyirci toplayabildikleri yerlerde gösterilerini sergilemekteydi. Londra’daki yerleşik gösteri mekanlarında ise danslı ve müzikli eğlenceler, din içerikli törenler, savaş silahlarıyla yapılan atraksiyonlar ya da eğitilmiş hayvanların gösterileri tercih ediliyordu. Bu arada horoz dövüşleri oldukça popülerdi. Bir kazığa bağlı ayının üstüne köpekleri salmak ve birbirlerini nasıl parçaladıklarını izlemek Londralıların vazgeçemediği eğlencelerdendi.
Üç yaşındayken annesi zina suçuyla idam edilen ve gayrimeşru çocuk olarak İngiltere tahtına çıkması olanaksız gibi görünen 1. Elizabeth, beklenmedik olaylar zinciri sonrasında Tudor hanedanının başına geçti. Hiç evlenmediği için ‘Bakire Kraliçe’ olarak da bilinen Kraliçe Elizabeth’in 1558 yılında başlayan iktidarı 45 sene sürdü. Babası 8. Henry, evliliğini onaylamayan Katolik kilisesiyle karşı karşıya gelmiş ve krallığının çıkarları doğrultusunda Protestanlığı tercih etmişti. Babasının yolunda ilerleyen 1. Elizabeth’in Katoliklerle de işbirliğini koparmaması, tutucu Protestanları, yani Püritenleri hiçbir zaman memnun etmedi. O ise dini kurumların baskısını umursamadan İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda yoluna devam etti. Sert babanın akıllı kızı, İspanyollara karşı elde ettiği zaferlerle İngiltere’ye altın çağını yaşatacaktı.
Bu değişim rüzgarları Londra’nın kültürel yaşamına da ister istemez yansımıştır. İlk yerleşik tiyatro binası “Leicester Kontu’nun Adamları” isimli tiyatro topluluğu adına, 1576 yılında, Londra’nın Shoreditch Mahallesi’nde yapılır. Genç şair adayları arasında yolunu bulmaya çalışan William Shakespeare (1564—1616) ise Shoreditch Mahallesi’ndeki tiyatroya yazar olarak adımını attığında yirmili yaşların başlarındadır. 1591 yılında yazdığı oyunun başarı kazanmasıyla tiyatronun ortakları arasında anılmaya başlar. Bölgedeki tiyatroların sayısı beşe yükselmiştir. Bu dönemde tiyatro izlemek popüler kültüre dönüşmüştür. Bir ayının köpekler tarafından parçalanışını ya da kanlı savaş gösterilerini izleyen seyircilerin ertesi günkü eğlencesi ise tiyatroya gitmektir.
22 yıl boyunca ‘Leicester Kontu’nun Adamları’ olarak gösterilerini sürdüren tiyatro topluluğu, Leicester Kontu’nun ölümünden sonra ‘Lord Chamberlain’in Adamları’ adıyla tiyatro yapmaya devam eder. Çoğu seyircinin ayakta dolaşarak izlediği oyunlarda müşteri memnuniyeti sağlamak kolay değildir. Hem tiyatronun yöneticiliğini yapan, hem de başarılı bir oyuncu olarak tanınan Shakespeare, seyircisinin isteklerini yakından kavramıştır. Kanlı sahnelerin eksik olmadığı Shakespeare’in oyunlarında, düellolar yapılmakta, cinayetler işlenmekte, suikastlar düzenlenmekte, intiharlar yaşanmakta, işkence sahneleri olağan karşılanmakta ve kahramanlar ölümüne savaşmaktadır. Fantastik sahnelerden hoşlanan seyircileri için de büyücüleri, hayaletleri ya da perileri başarıyla sahnede buluşturmaktadır. Bu arada insan ve tanrı ilişkisini Francis Bacon’un felsefi çalışmalarından ya da Michel De Montaigne’in denemelerinden sorgulayan entelektüel seyirci kitlelerini de Shakespeare’in unutmadığını vurgulamak gerekir tabi…
Londra’daki tiyatroların sayısı on yediye çıktığı yıllarda Shoreditch Mahallesi’ndeki arsanın sözleşmesi sona erer. 1599 yılında itibaren Bankside Yakası’nda yeniden inşa ettikleri tiyatro binasında gösterilerine devam edeceklerdir. Shakespeare’in yazmayı düşündüğü oyunlara göre tiyatro binası tasarlanmıştır. Değişen dünyanın ruhunu İngiltere seyircisine göstermek istercesine tiyatrolarına ‘The Globe’ (Dünya) adını verirler. Dünyayı sırtında taşıyan Herkül figürünü de amblem olarak seçerler. The Globe, tiyatro tarihinin önemli mabetlerinden birisi olarak Londra seyircisine kapılarını açacak ve başlangıç komedilerinden birisi olarak Shakespeare’in aynı yıllarda yazdığı ‘Windsor’un Şen Kadınları’ oyununu sahneleyecektir.
Bu uzun giriş biraz sohbet olsun diye ama ‘Windsor’un Şen Kadınları’ komedisine sözün ucunu taşımışken, daha fazla dağılmadan devam edelim. Tüm oyunlarının malzemelerini tarihi olaylardan, mitolojiden ya da efsanelerden harmanlayan Shakespeare’in, yaşadığı dönemin İngiliz orta sınıfını anlattığı tek oyundur ‘Windsor’un Şen Kadınları’…
Aşk mektuplarıyla varlıklı Windsor vatandaşı Bayan Page ve Bayan Ford’u baştan çıkarmaya ve kocalarının servetine konmaya niyetlenen Sir John Falstaff hedefine ulaşabilecek midir?
Sir John Falstaff’ın ölçüsüz yaklaşımının farkına varan Windsor’un oyunbaz kadınları, kocalarından habersiz olarak çapkınlık peşindeki erkeğe haddini bildirmeye karar verecek ve oyun içinde oyunlar çevirerek Windsor’un kadınlarını hafife almanın bedelini ödetecektir.
İki kadın kahramanın etrafında dönen hikayeden yola çıkan Shakespeare, İngiliz orta sınıfının ahlak anlayışını, güçlü bir mizahla sahneye taşınmakta ve iç içe geçmiş olayları ustaca kurgulayarak, günümüzdeki ‘Sit-Com’ (Situation Comedy) türünün de esin kaynağı olmaktadır.
Bu tiyatro oyunun yazıldığı dönemlerde kadın bedenini ve sesini sahnelere taşımak yasaktı. En önemli iktidar figürü Kraliçe Elizabeth olduğu halde egemen Hristiyan kültürü, edebiyattan felsefeye, eğitimden ilahiyata kadar kadını dışlamaktaydı. İngiliz tiyatrosu da Shakespeare’in ölümünden onlarca yıl sonra kadın tiyatro oyuncularıyla karşılaştı. Bu nedenle Shakespeare’in kadın karakterlerinin hakkını yeterince vermediği, erkek karakterlerine gösterdiği özeni kadınlardan esirgediğini söyleyenleri de pek hafife almamak gerek.
Çoğu zaman Shakespeare’in yazdığı kadın rollerini, kadın oyunculardan izliyoruz. Bu nedenle de erkek oyuncuların oynamasına yönelik yazıldığını atlıyoruz. Ben de Antalya Devlet Tiyatrosu tarafından Haldun DERİN’in çevirisi ve yönetmen Nesimi KAYGUSUZ’un rejisiyle izlediğim ‘Windsor’un Şen Kadınları’ komedisinde aynı ikilemi yaşamıştım.
Son noktayı koymadan oyunla ilgili yorumlarımı da eklemek isterim: Tüm rolleri erkek oyuncuların oynadığı Shakespeare komedisi, yönetmenin sahneleme becerisiyle, döneminin ruhunu günümüze taşımayı başarmış. Tül perdeden oluşan yalın dekor anlayışı, seyircinin önünde giyilen gösterişli kostümler ve göstermeci biçimle sahnelenen tiyatro oyununu bütünleyen ışık tasarımı; hepsi de oldukça başarılı ve yönetmenin rejisine doğrudan katkı veriyor.
Ve oynadığı rollerin hakkını fazlasıyla veren oyuncular!
En başta Selim BAYRAKTAR (Sir John Falstaff) olmak üzere, birlikte üretmenin tadına varan ve bunu izleyenlerle paylaşırken de aynı doyumu yaşayan Sedat MAYADAĞ (Evans & Fenton), Murat BÖLÜK (Shallow), Oktay GÖZPINAR (Bay Ford), Ömer Alper İZCİ (Bayan Quickly), Remzi Kürşad SÜREN (Pistol & Doktor Caius), Sidar BARAN (Bay Page & Simple), Şükrü GÜREL (Bayan Page & Bardolph), İsmail Sabri MEMİŞ (Anne Page), Okan KAĞNICI (Hancı & Bayan Ford) ve Okan GÜLER’i (Slender & Rugby) içtenlikle kutluyorum.
Kraliçe Elizabeth dönemi tiyatrosunun havasını solumak isteyenlere ya da tiyatroda eğlenceli iki saat geçirmek isteyenlere gönül rahatlığıyla önerilir.