Eski Çamlar Bardak Oldu

Batı Toros Dağları’nın denize uzanan koylarından gelip geçerken, yarım yüzyıllık anılara kendimi bırakıyorum.

İlk Kemer’e gidişim 70’li yılların başındaydı. O dönemin klimayla tanışmamış minibüsüyle Aslanbucak Köyü’ndeki düğüne gidiyorduk. Çok geçmeden yolculuğumuz gerilim filmlerine dönüştü. Kimi zaman otobüsümüzün tekeri uçuruma doğru taşıyor, kimi zaman üstümüzdeki kayalıklardan kopan parçalar geçişimizi daha da zorlaştırıyordu. Yolun trafiği sakin olduğu halde karşımızdan araç geldiğinde bambaşka bir macera başlıyordu. İki araçtan biri geri gidiyor, diğerinin geçebileceği bir boşluk bulduğunda kenara yanaşıyor, yan aynalar kapatılıyor, araçlar birbirine sürtünürcesine geçmeye çalışıyordu. Sert kayaların yarım yamalak oyulduğu yollardan geçerek Aslanbucak’a ulaşmamız saatler sürmüştü.

Köy düğünü eğlenceli geçmişti ama geriye dönüş zamanı geldiğinde “Ben aynı yoldan gitmem!” diyen annemin ısrarıyla balıkçı teknesine binerek Antalya’ya dönmüştük.

Bu yolculuğun sonrasındaki yıllarda bölgenin turizm potansiyeli fark edilerek, Antalya-Kemer yolu genişletilmiş, asfaltlanmış, Akyarlar ile Çamdağ Tüneli’nin yapımına başlanmıştı. Uzun yıllar boyunca da tünellerin yapımı bitirilememişti. İki ucundan delinen Çamdağ Tüneli’nin buluşma noktasının birbirine denk gelmediği için yarım kaldığı söylentisi şehir efsanesi olarak Antalyalıların dilindeydi.

Yol yapımı ve diğer altyapı çalışmaları Kemer bölgesindeki turizm yatırımlarını arttırdı. 1980 yılında Antalya’ya gelen yabancı turist sayısı 5 bin bile değildi. Bu sayı Türkiye’yi ziyaret eden yabancıların %1’i bulmuyordu. Yaz sıcağında klima alışkanlığı olmayan Antalyalılar da Kemer yolundaki koyları piknik alanı olarak kullanmaya başlamıştı. Kırk kilometrelik sahil şeridi piknikçilere sonsuz seçenek sunuyordu. Yolun izin verdiği koylara arabalarını yanaştırıyorlar, çam ağaçlarının gölgesine yerleşen anneler yiyecekleri hazırlarken, babalar mangal yakmak için kozalak topluyor, çocuklar da kaşla göz arasında denize koşuyordu.

Her yıl yabancı ziyaretçi sayısında şaşırtıcı artışlar yaşanırken, Turizm Teşvik Kanunu’yla hayallerin ötesinde rakamlar ortaya çıktı. 1990 yılına gelindiğinde Antalya’da tatilini geçiren yabancıların sayısı 826 bine, Türkiye genelindeki payı %15’in üstüne ulaşmıştı. Çam ağaçlarının arasına yapılan konaklama tesisleri denize kadar uzanınca piknikçilerin kullandığı alanlar iyice daraldı. Biz çoğunlukla Topçam’ı ya da Kemer’in girişindeki Kındıl Çeşmesi’ni tercih ediyorduk. Ara sıra Küçük Çaltıcak’a ya da Büyük Çaltıcak’a uğradığımız da oluyordu. Bazen de tembelliğimiz tutarak Sarısu’dan öteye geçmiyorduk.

Türk turizminin kalbine dönüşen Antalya sahillerine 1999 yılında gelen turist sayısı 1 milyon 824 bine çıkmış ve Türkiye genelindeki payı %25’e yaklaşmıştı. Bizim ailelerimizle pikniğe gittiğimiz zamanlar ise çoktan geride kalmıştı. İş yaşamının koşuşturmasından fırsat bulduğumuzda, denizin kıyısına dizilmiş tatil köylerinde ‘her şey dahil’ konaklamayı tercih ediyorduk. Bir zamanlar piknik yaptığımız koyların, yalnızca turistlik tesisin müşterilerine kullandırılmasından da fazlasıyla memnunduk. Kendi memleketimizde yabancı turistler gibi zaman geçirmek hoşumuza gidiyordu.

2019 yılında Antalya’ya gelen turist sayısı tarihi rekorunu kırarak 15 milyon sınırına dayandı. Bu ziyaretçilerin Türkiye genelindeki payı da %30 oldu.

Tüm dünyanın ezberini değiştiren pandemi dönemi de yeniden doğayla buluşmamıza olanak yarattı. Doğada olmak insanlarımızın ortak hayaline dönüştü. Bir turistlik tesisin güvenli alanlarında sıkışıp kalmak yerine, doğada özgürce zaman geçirmek isteyenlerin sayısı hızla çoğalmaya başladı. Doğa yürüyüşleri, çadır kampları, karavan yolculukları çok daha cazip hale geldi.

Çam ağaçlarının gölgesindeki çocukluk ve gençlik anılarını yeniden yaşamak isteyenler ise aşılması güç engelle karşılaştı. Anılarımızın piknik alanları ticari işletmelere dönüştürerek ücretsiz kullanımını engellemişlerdi. Kıyı Kanunu ‘Kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,’ dediği halde turistik tesislerle doldurduğumuz kıyılardan yararlanmak olanaksız hale gelmişti.

Türk turizmi pandemi sonrasının tarihi rekorlarına hazırlanırken, kendi insanımız için Batı Toros Dağları’nın eteklerindeki çamlar çoktan bardak olmuştu.