Şifacı Yörüklerden Selver Ana

Bin yıl öncesinin kültürünü Orta Asya’dan Anadolu’ya taşıyan Yörüklerin yaşamı göçerlik üstünedir. Yaz aylarını yüksek dağların eteklerindeki yaylalarda geçirirler. Havalar soğumaya başladığında ılıman iklim koşullarındaki kışlaklarına dönerler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Anadolu halkının %85’i kırsalda yaşıyordu. Bazı Yörük obaları yerleşik düzende ekincilik yaparken, çoğunluğu hayvanlarının peşinde konargöçer yaşamını sürdürmekteydi. Ege’den Akdeniz’e uzanan geniş bir alana yayılmışlardı. Göçtükleri bölgelerin iklimini, doğal kaynaklarını, florasını ve faunasını yakından tanıyorlardı. Her derdin çaresini doğada arayıp bulan şifacı analar, kuşaktan kuşağa aktarılan yöntemlerle hastalıkları tedavi ediyordu.

Obanın şifacı anası, bitkilerin köklerini, kabuklarını, tohumlarını, reçine ya da çiçeklerini çeşitli işlemlerden geçirerek ilaca dönüştürmekteydi. Her derde deva gördükleri ‘püse’yi çam, katran ve ardıçtan yaparlardı. Defne ağacının tohumundan ve yapraklarından elde edilen ‘defne yağı’ da önemli şifa kaynaklarındandı. Kimi hastalığın tedavisinde vahşi hayvanların derisini ya da yağını kullanırlardı. Yaylada besledikleri hayvanların balı, yumurtası, sütü, derisi ve yağı da tedavide kullanılan malzemelerdendi.

Göç kültürünün kadim bilgilerini araştırmalarının merkezine oturtan Semical Teknoloji firması, Süleyman Demirel Üniversitesi Göller Bölgesi Teknokenti’nde çalışmalarını yürütüyor. İlaç ve tıbbi cihaz alanında yüksek teknolojili biyocerrahi ve sağlık ürünleriyle ilgili çalışmalar yapıyorlar. Sert ve yumuşak dokuların onarımında kullanılan yenilikçi malzemelerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında Antalya Organize Sanayi Bölgesi’ne üretecekler.

Biz de Yörük obalarının şifacı analarını firma için hazırladığımız tanıtım filminde kullanmaya niyetlendik. Rol gereği şifacı anayı canlandıracak oyuncularla hikayemizi anlatmak istememiştik. Onların yerine gerçeğini bulmanın peşine düştük. Bu arayış sırasında, doğum tarihi cumhuriyetimizin kuruluşuna denk gelen Selver Ana’yla yolumuz kesişti.

Kıl çadırlarda doğup büyüyen, yaşamının çoğunu da yaylalarla kışlaklar arasında geçiren Selver Ana Isparta’nın Gönen ilçesinden. Bir sokak aşağıda oturan oğlu günlük ziyaretini aksatmasa da yalnız başına yaşıyor. Yemeğini kendisi yapıyor. Evini de kimselerin yardımı olmadan temizliyor. 99 yaşındaki Yörük kadınının geriye kalan zamanı ise ıstar tezgahının başında kilimlerini dokuyarak geçiyor. Kök boyayla renklendirdiği iplikler, el emeği ile göz nuru arasında, Yörüklerin geleneksel motiflerine dönüşüyor.

Selver Ana “Buraya kadar gelmişsiniz, sizi kırmayalım, yardım edelim gari…” diyerek belgesel tadındaki projemizde çalışmayı kabul etti.

Ben çekim ekibinden önce Gönen’e giderek Selver Ana’yı rolüne hazırlamaya niyetlenmiştim. İleri yaştaki insanları kameranın karşısına çıkarmanın zorluğunu bilirim. Selver Ana’yla sohbetlerimiz sırasında çekimlerle ilgili kaygılanmamam gerektiğini anladım. Bu arada Yörüklerin tedavi yöntemleri hakkında bilmediklerimi de öğrendim. Tüm oyuncularımızı Gönen’in yerleşik düzeninde yaşayan Yörüklerinden seçtik. Birçoğu konargöçer yaşama yetişmediği halde atalarının genetik mirasını taşıyordu. Çekimler sırasında tanıştığımız Gönenliler de elinden geldiğince yardımını esirgemedi.

Film platosunu Gönen’in gezilip görülmesi gereken yerlerinden Saklıgöl’e kurduk. Kıl çadırı, keçileri, devesi, atı, eşeğiyle renkli bir mekan ortaya çıktı. Selver Ana’yı yormamaya özen göstersek de çekeceğimiz sahnelerin tamamında olması gerekiyordu. Sahne aralarında çevresindeki kalabalıkla neşeli sohbetler yaptı. Dağ tepe dolaşırken de şifalı otlar hakkındaki bilgilerini paylaşmaya devam etti. Bir de güzel sesiyle boğaz havası okudu. Selver Ana’mızla sıkıntı yaşamadan birbirinden güzel sahneler çekerek Gönen’den ayrıldık.

Bir gün sizler de uğrayın Gönen’e…