Eylül’de Gel

Yazlıklar okulların açılışıyla birer ikişer boşaldı. Otellerin doluluk oranları gerilemeye başladı. Ailelerin kışlıklarına dönüşüyle turizm bölgeleri daha yaşanılır oldu.

Dört ayı geride bıraktığımız karavan yolculuğumuzu okulların açılış programına göre ayarlamıştık. Ege’den Akdeniz’e geçerken turizm merkezlerinin sakin zamanlarını yakalamak istedik. İyi de yapmışız. Eylül ayının ikinci yarısını oldukça durgunlaşan Bodrum’da geçirdik. Yalıkavak, Güvercinlik, Yalıçiftlik, Bitez ve son olarak da Bodrum’un merkezindeki Kumbahçe’de karavanımızla konakladık. Üst üste yığılmış insanların arasına sıkışmadan Bodrum’un sokaklarını dolaşmak içimizi ferahlattı; beyaza boyalı geleneksel yapılar, küçücük avlular, masmavi kapı ve pencerelerden sokaklara taşan begonviller…

Her turistlik bölgede olduğu gibi mağazalarda satılan çakma ürünleri döviz olarak fiyatlandıran esnaflar “Türk Lirası durduğu yerde durmuyor abi,” diye kendini savunarak yarı fiyatına malını satmaya çalışıyor.

Bu arada Bodrum’un astronomik fiyatları hakkında birkaç şey söylemeliyim. Lüks eğlence mekanlarında ya da medyatik figürlerin takıldığı popüler plajlarda akıldışı faturalar ödeniyor olabilir ama Bodrum Yarımadası’nda kısıtlı bütçelerle tatil yapılabilecek yerlerin sayısı oldukça fazla. Deniz kıyısından uzaklaştıkça fiyatlar düşüyor. Biraz fazla uzaklaştığınızda, turizm keşmekeşliğinin bulaşmadığı, zeytin ağaçlarının arasına gizlenmiş köylere ulaşıyorsunuz. Bodrum Belediyesi 27 kafeterya ile 77 plaj işletiyormuş. Bu mekanların uygun fiyatlarından ve ücretsiz hizmetlerinden herkes faydalanabiliyor.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi 60 TL’lik müze kartıyla Bodrum’un da tarihi mekanlarını gezebiliyorsunuz. Ne yazık ki Zeki Müren Sanat Müzesi’nin özensiz tasarımı bizim için hayal kırıklığı oldu. Dünyanın Yedi Harikasından biri olarak kabul edilen Halikarnas Mozolesinden geriye de temel taşlarından başka bir şey kalmamış. Rodos Şövalyeleri’nin Halikarnas Mozolesinin taşlarından yaptığı Bodrum Kalesi ise mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Dünyanın en zengin Doğu Akdeniz amfora koleksiyonunu kalenin içindeki Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde görebilirsiniz. Dünyanın en eski batıkları da aynı müzede sergileniyor.

Biz kaleyi dolaşırken, kuzey kapısındaki sanat galerisinde, Sevgi Aydın’ın ‘Denizden Gelen’ başlıklı Driftwood Dioramaları Sergisi’ne denk geldik. Sanatçı Bodrum sahillerinden toplandığı atık malzemeleri, alçı, tutkal, boya, reçine ve hamurla birleştirerek eserlerini oluşturulmuş.

Bu serginin Türkiye’de ve dünyada benzerinin olmadığını vurgulayan Sevgi Aydın “Sahillerde kışın çok fazla çöp birikiyor. İşin en kötüsü de gördüklerimizin çok daha fazlası denizlerin dibinde yatıyor. Bunlar denizlerdeki yaşamı tehdit ederek çoğalıyor. Yakın gelecekte denizlerdeki plastik miktarı balık miktarını geçebilir,” diyerek çevreyle ilgili kaygılarını dile getirdi. Bir süre de balık çiftliklerinin Bodrum sahillerine verdiği zararlar üstüne sohbet ettik. “İklimler değişiyor. Kaynaklarımız tükeniyor. Dünyamızın çoğalan atıklar için yeterince büyük olduğunu düşünüyoruz ama değil. Atıkların büyük çoğunluğu bilinçsiz atık yönetimi nedeniyle denizlere taşınıyor. Ben denizi ve doğayı çok seviyorum. Çevre bilinci olan bir sanatçıyım. Son iki yıldır driftwood dioramaları oluştururken, sahilden topladığım atıklar, çevre kirliliğine dikkat çekmek için iyi bir fırsat oldu.”

Daha güzel bir dünya için daha az alın, daha çok kullanın ve dönüştürün!