Fethiye’den Patara’ya Lykia Yolu 1

En önemli yürüyüş rotalarından birisi olarak dünyanın ilgisini çeken Lykia Yolu’nun bir ucu Fethiye’nin Ölüdeniz’inde, diğer ucu ise Konyaaltı ilçesinin dağlardaki Hisarçandır’da…

Bir ucundan diğerine ulaşabilmek için dağları tepeleri aşmanız, kimi zaman Akdeniz’in maviliğine zirvelerden bakarak, kimi zaman büyüleyici sahillerinde yorgunluk atarak, kimi zaman da Anadolu’nun önemli kültürel miraslarından sayılan Lykia’nın antik kentlerinden geçerek 500 km’nin üstündeki yolu yürümeniz gerekiyor.

Bazı yürüyüşçüler baştan sona kesintisiz yürüyerek bir ay civarında rotayı tamamlıyor. Çoğu yürüyüşçü ise birkaç günlük rotalarla Lykia Yolu yürüyüşünü yıllara yayıyor. Günübirlik yürüyüşlerle Lykia Yolu’nun belli bölümlerini geçenlerin sayısı da az değil. Yaz aylarının bunaltıcı sıcağında ya da kışın yağmurlu çamurlu soğuğunda yürüyüşü eziyete dönüştürmemek için nisan, mayıs ya da eylül ekim ayları tercih ediliyor. Bu rotada yürümenin hakkını vermek isteyenler genellikle yanında taşıdıkları çadırlarda konaklayarak yoluna devam ediyor. Doğada gece geçirmekten çekinenlerin konaklayabileceği pansiyonların oldukça fazla olduğunu söyleyebilirim. Son yıllarda ilginin giderek çoğaldığı günübirlik yürüyüşler için sıkıntı yok zaten…

Ben sözünü ettiğim deneyimlerin hepsini yaşayanlardanım. İlk Lykia Yolu deneyiminde, bir tur şirketinin günübirlik organizasyonuyla Demre’nin Kapaklı Köyü’nden Üçağız’a kadar 17 Km yürümüştüm. Bir sonraki günübirlik yürüyüşüm ise Ulupınar’dan Adrasan’a doğru 10 Km civarında oldu. Bu yürüyüşlerin etkisiyle Tekirova’dan Adrasan’a 50 Km’yi iki günde yürüyerek geçerken, geceyi Çıralı’daki bungalovların birinde geçirmiştim. Bu yazın başlarında Kumluca Mavikent’ten, Adrasan’a yaptığım 50 Km’lik yürüyüşün konaklaması ise bir dolunay gecesinde Gelidonia Feneri’nde kurduğumuz çadırda oldu.

Bu yazı dizisinin konusu da Fethiye’den Patara’ya uzatan Lykia Yolu’nda yürüyüşümüzün öyküsü olacak. 20 kg’lık sırt çantalarıyla Lykia Yolu’nda yürüdüğümüzü, bunun da yürüyüşün zorluğunu daha da arttırdığını başından söylemeliyim. Bütün gecelerimiz sırtımızda taşıdığımız çadırımızda geçti. Mat, uyku tulumu, kamp ocağı, tenceresi, tavası, çaydanlığı, servis takımları çantamızın günlük kullanılan demirbaşlarıydı. En az üç günlük yiyeceğimiz çantalarımızdan eksik olmadı. Çoğu zaman birkaç günlük suyumuzu yanımızda taşımamız gerekti. Daha önceki deneyimlerimizden aldığımız cesaret olmasaydı böylesine ağır yükü sırtlayamazdık.

İlk günümüzün (13.10.2021) hedefi Kelebekler Vadisi’nin üstündeki çadır kampına dönüşmüş panoramik düzlükte geceyi geçirmekti. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Öğle saatlerinde Fethiye otogarına ulaştığımız için karnımızı doyurmadan yollara koyulmak istemedik. İki lokma atıştırmak niyetiyle Fethiye’de dolaşırken kendimizi balık pazarında bulduk. Gel de iki lokmayla geçiştir! Buradaki tezgahlardan balığınızı satın alarak hoşunuza giden restoranda pişirtebiliyorsunuz. Uygun fiyattaki pişirme ücreti ve servisle balığın iyisini yemek insanın hoşuna gidiyor. Lykia Yolu’yla ilgili programımızı konuşurken yemeğin ucunu biraz fazla kaçırdık. Yürüyüş rotasında geçireceğimiz zamanı Fethiye’de geçirdiğimiz için de Ovacık’a öğleden sonra ulaşabildik.

Bir adım, iki adım, üç adım derken, Ovacık’taki başlangıç noktasından Lykia Yolu’nda yürümeye başladık. İlk adımlar çamların arasında doğallığını yitirmiş toprak zemindeydi. Çam ve keçiboynuzu ağaçları giderek seyrekleşti. Onların yerini Akdeniz’in makileri ve çalılıklar aldı. Antik dönemlerden kalma taş basamaklara ulaştığımızda Lykia Yolu gerçek yüzünü göstermeye başladı. Sert zeminde hafif eğimle yükselen patika ‘Yol yakınken geri dönün,’ uyarısı yapıyor gibiydi. Sol tarafımızda belli aralıklarla ortaya çıkan kırmızı beyaz çizgileri kaçırmamaya özen gösteriyorduk. Bu yürüyüş rotasının değişmez kuralı kayalıklardaki işaretleri kaybetmemektir. Çizgilerin kaybolması rotanın dışına çıktığınız anlamına gelir. Bunun anlamı da başınız dertte demektir. Yol işaretleri dışında graffitiye dönüşmüş yazıların iticiliği de ister istemez gözümüze takıldı tabi ki… Yol boyunca yaşadıklarımızı da sonraki yazılarımıza bırakalım isterseniz.