Fethiye’den Patara’ya Lykia Yolu 4

Sırt çantalarımızla Ölüdeniz’den başlayan yürüyüşün yedinci gününde Patara kumsalının batı ucundaki Karadere Plajı’nda ulaşmış ve Green Park Camping’de ‘deniz kum ya da güneş’ molası vererek kendimizi ödüllendirmiştik…

Üç günlük çadır kampımız sırasında Karadere’den denize açılan balıkçıları izleyerek kahvaltı yapmak keyifliydi. Çoğu zaman elleri boş dönen balıkçılarla sohbetler yapıyorduk. Bir akşam yemeğimiz kömür ateşinde ızgara palamut oldu. Bir başka akşam yemeğinde de çocukluk günlerinden tanıştığımız Hasan’ın karavanına konuk olduk.

En son iki yıl önce Karadere Plajı’nda güneşin batışını izlerken bir arı sokmuştu. İki yıl sonra da arının kuzeni tarafından aynı yerde sokuldum. Şaka gibi! Çoğu yürüyüşçü buraya geldikten sonra Letoon, Xanthos ve Patara antik yerleşimlerini gezdikten sonra yürüyüşüne devam ediyor. Biz turistik gezilerimizi iki sene önce yaptığımız için tekrarına gerek görmedik. Bu arada ayaklarımızı fazlaca zorladığımız için doktora görünmemiz gerekti.

Yüz kilometre civarındaki yürüyüş sırasında hedefimize ulaşmıştık ama şeytan “Biraz daha yürüyün! Kaş’a kadar yürümeye devam edin!” diye dürtüyordu.

Sağlık ocağındaki doktor “Siz şeytana uymayın,” diye uyarınca itiraz etmedik.

Yine de şeytanın gönlünü almak için 16 kilometrelik Patara kumsalını baştan başa yürümeye karar verdik. Fantastik yürüyüşün başlangıç hedefi yolun yarısındaki Eşen Çayı’ydı. Sırt çantalarımızla kumda yürümek keyifliydi ama hedefimize ayaklarımızı sürüyerek ulaştık. Zor bela Muğla ile Antalya’nın arasına sıkışan Eşen Çayı’nın öteki yakasına eşyalarımızı ıslatmadan taşımayı da başardık. Yaz aylarının sonu gelmeden Antalya tarafındaki çardakların sahipleri evlerine dönmüştü. Bu durumu fırsata dönüştürerek deniz manzaralı çardakların birine çadırımızı kurduk.

Eşen Çayı’ndan denize açılan balıkçı motorlarının gürültüsüyle on birinci güne başladık. Eşen Çayı’nın antik dönemlerdeki adı Xanthos Nehri’ydi. Çok güçlü ve bulanık aktığından ‘sarı su’ anlamına gelen bir ad koymuşlar. Önüne geleni söküp aldığından Eşen Çayı olarak adını Türkçeleştirmiş olmalılar. Bir balıkçı motorunu derenin çamurundan kurtarmaya gittiğimizde amcaoğlunun çardağını işgal ettiğimizi öğrendik. ‘Gag guk,’ ederken kendi çardağında kalmamız için anahtarını vermeye yeltendi. Çok teşekkür ederek rahatımızın yerinde olduğunu söyledik.

Keçi yiyen canavarın efsanesi dağlarda kalmıştı ama Patara sahillerinde de turistlik arazilere çökmeye çalışan canavarların efsanesi konuşuluyordu. Bu canavarların kökünü kazımak hiçbir zaman mümkün olmayacak galiba! İki gün boyunca canavar ruhların uzağında çantalarımızdaki yiyecekleri tüketerek ayaklarımızı dinlendirdik.

Son günümüzün hedefi ‘Patara Yılı’ dolayısıyla Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Lykia soyunun başkentiydi. İki yıldır önemli organizasyonun yükünü sırtında taşıyan Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık’ı ziyaret ederek yürüyüşümüzü tamamlamak istedik. Kumda geriye kalan sekiz kilometreyi yürümek ayrı bir macera oldu! Patara Antik Kenti’ndeki meclis binasındaki yoğunluğunun arasına sıkışarak Havva hocamızla birkaç dakikalığına sohbet ettik. Son gecemizi de Patara Antik Kenti’nin sınırları dışında kalan uçsuz bucaksız Patara kumsalına çadırımızı kurarak geçirdik.

Bu yazı dizisinde yüzlerce kilometrelik Lykia Yolu’nun Fethiye’den Patara’ya uzanan bölümünü anlatmaya çalıştım. Eski yazılarımda yürüyüş yolunun Antalya’daki rotalarını da yazmıştım. Umarım okuduğunuz satırlar daha fazla doğada zaman geçirmenize vesile olur.