“İspanya’nın Akdeniz’deki yüzü”

Atlantik’ten Akdeniz’e uzanan yazılara eylülde başlamıştık. Kış ayları da Akdeniz’in sıcak günlerini anımsayarak geçecek gibi…
Anımsamak…
Bir tarafından anımsadıklarımızla çoğalırken, diğer yandan anımsadıklarımızın arasında kaybolup gidiyor yaşamlar…
İç içe geçmiş anıların arasında kısa bir yolculuk aslında; kimi zaman bir aşk eşlik ediyor yaşam yolculuğumuza, kimi zaman bir dost, bazen öylesine söylenmiş bir söz, bir kitap satırı, bir film karesi, gökyüzünde yanıp sönen bir yıldız, bir dalganın sesi, bir avuç dolusu kumun arasına karışmış deniz kabukları, saymakla sonu gelmez ama çoğu zaman da yalnızlık geriye kalan…
Dün bizleri dünyaya getirenler vardı, bugün giderek azalıyorlar, yarın yalnızca anılarımızda olacaklar, bizler de zamanı geldiğinde anılara dönüşeceğiz, zamanla anılarımız da unutulacak, yazdıklarımız bile kaybolup gidecek evrenin yalnızlığında…
Siz de kalabalığın arasında yalnızlığınızın tadını çıkarmaya başladıysanız, 2019 yılının güzellikleriyle kucaklaşmaya hazırsınız demektir.
Son yazımızı Cebelitarık Boğazı geçişinde telsizden gelen ‘Pan Pan!’ sesleriyle noktalamıştık. Bu ifade denizciler arasında yardım istemek için kullanılıyor. Bir tür imdat çağrısı; daha çok bilinen karşılığıyla S.O.S. anlamında…
Yük gemisinden birinin düştüğünü panik içinde anons ediyorlardı. Sert dalgaların arasında ‘Pan Pan!’ mesajları gece boyunca tekrarlandı. Biz de talihsiz denizciyi bulabilmek için çevremizi kontrol ederek yolumuza devam ettik.
İlk molamız İspanya’nın Akdeniz kıyılarındaki şehirlerinden Almeria oldu. Öğle saatlerinde İslami geçmişinin izlerini barındıran Endülüs bölgesinde karaya çıktık. Nasuh Mahruki’nin internetten ulaştığı La Cocina de Piero adındaki pizzacıda karnımızı doyurmaya niyetlenmiştik. Siesta saatine denk geldiği için saat 20.00’ye kadar beklememiz gerekti. Yarı aç halimize Almeria’yı dolaşmak durumunda kalmıştık. Ortaçağdan kalan Alcazaba Kalesi, bir dini yapıdan daha fazla kaleyi anımsatan Almeria Katedrali ve müzesi de ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Biz deniz yolculuğu yaptığımız için plajlarla pek ilgilenmedik ama Playa de los Genoveses ile Playa de los Muertos İspanya’nın dokusu bozulmamış plajları olarak giderek popülerlik kazanıyor. Avrupa’nın tek çölü de burada. Ünlü yönetmen Sergio Leone’nin spagetti westernleri buralarda çekilmiş. Bu arada yarım gün boyunca pizzacıyı beklememize değdiğini de notlarımıza ekleyelim. İki gün sürecek yolculuğumuzun öncesinde lezzetli bir motivasyon olarak anılarımızda yerini aldı.
Son İspanya molamızı Balear Adaları’nda verecektik. Bu özerk bölge beşi büyük (Mayorka, Minorka, İbiza, Cabrera, Formentera) ve onları çevreleyen birkaç küçük adadan oluşuyor. Biz tercihimizi eğlencenin merkezi olarak bilinen İbiza’dan yana kullandık. Çok renkli bir İspanyol gecesine kendimizi hazırlamıştık. Ne yazık ki dünya sosyetesinin yatlarıyla dolu marinalarda katamaranımızı bağlayabilecek bir yer bulamadık. Bir saat kadar koşulları zorladık. Boş yere zaman kaybettiğimizi kabullenmek zorunda kalınca da İbiza’nın altı kilometre güneyindeki Formentera’ya rotamızı yönelttik.
Bu hafta sonunu Balear Adaları’nın en küçüğünde geçirecektik. İlk andaki hayal kırıklığımız, demir attığımız koyda yüzerken unutulup gitti. Berrak bir deniz! Korkusuzca hareket eden deniz canlıları! Suyun altı da üstü de tertemiz! Bir gün Balear Adaları’na yolunuz düştüğünde Formentera’da denize girmenin ayrıcalık olduğunu göreceksiniz. Bu sakin adanın plajları Balear Adaları’nda tatilini geçirenlerin öncelikli tercihi. Bir başka tercih nedeni ise plajlarında çıplak güneşlenmenin serbest olması. Bu bölgeden sevdiklerimize götürülecek en güzel hediye ise bir avuç kum ve birbiri içine geçerek matruşkaya dönüşmüş deniz kabukları…
Bir sonraki yazımız İtalya kıyılarından devam edecek.