Likya Yolu’nda Roman Yazmak

Bir doğa tutkunu olarak Antalya’nın tadını çıkarmanın tam zamanı; kış uykusunu geride bırakan Teke Yöresinin mavi, yeşil ya da turuncu tonlarıyla kucaklaşmaya hazır olun…

Kış ayları farklı projelerle geçtiği için Likya Yolu romanımı ister istemez ertelemiştim. Tam olarak ertelenmedi aslında! İçsel yolculuğun süreci biraz daha demlendi diyelim. Ve şimdi kaldığım yerden devam etmenin zamanı geldi. Ben de baharın coşkusuna kapılarak, romanımda anlattığım parkurlarda yürümeye niyetlendim.

Bir haftaya yayılacak Likya Yolu performansına Fethiye Ölüdeniz’den başlayacağım. Kelebek Vadisi’nden geçerek Kabak Vadisi’ne yürüyeceğim. Çam, keçiboynuzu, pinar meşeleri, sandal ağaçları arasından Alınca yerleşimine ulaşacağım. Yedi Burun’un girintili çıkıntılı koylarını kuşbakışı seyrederek Bel Köyü’ne doğru yürümeye devam edeceğim. Asırlık zeytin ağaçları ve Akdeniz’e özgü bitki örtüsüyle kaplı kıpkırmızı topraklarda yürüyerek Gavurağılı gibi zorlu bir etabı tamamlayacağım. Antik çağlardan günümüze ulaşan Sidyma kentine uğrayamasam bile Pydnai Kalesi’nin içinden geçeceğim. Bir aksilik olmazsa Likyalıların tapınma alanı Letoon’a, içinde bulunduğu görkemli vadinin adını taşıyan Ksanthos’a ve Likya Uygarlığının kalbi sayılan Patara’ya beşinci günün sonunda ulaşmayı hedefliyorum.

Bildiğiniz gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2020 ‘Patara Yılı’ ilan edilmişti. 2021 yılı da aynı coşkuyla ‘Patara Yılı’ kapsamında devam ediyor. Geçtiğimiz yılın başında Patara Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık’la Likya Uygarlığı hakkında sohbetlerimiz olmuştu. Bu yıl da romanımın merkezine oturan Patara ve Likya konulu sohbetlerimize kaldığımız yerden devam edeceğim.

Çok keyifli geçeceğini biliyorum ama doğada yürüyüş deneyimi olmayanların bundan sonrasını dikkatlice okumasında fayda var.

Bir haftalık yürüyüş sırasında 20 kilogram civarındaki çantayı sırtımda taşıyacağım. Sırt çantamla 8 saatten fazla yürüyerek 20 kilometre civarındaki parkurları geçeceğim. Kimi zaman yüzlerce metrelik tırmanışlar yapacak, kimi zaman dar ve dik yokuşlardan aşağı yürümek zorunda kalacağım. Bazen rüzgâr bazen de güneş bütün enerjimi alıp götürecek.

Yol üstünde konaklayabileceğim tesisler fazlasıyla bulunduğu halde bazı geceleri doğada geçirme olasılığına karşılık, çadır ve uyku tulumu yanımda olacak. Mat, el feneri, tepe lambası, termos, küçük bir çakı falan derken kamp için gerekli malzemelerin yükü hiç de hafif olmayacak. Bu listeye yürüyüş sırasında soğuktan ve sıcaktan korunacağım günlük kıyafetleri, havluyu, temizlik ve sağlık malzemelerini de ekleyin. Aç ve susuz kalmamak için yanımda taşıyacağım kuruyemiş, meyve ya da konserve gibi gıdaları da listeye dahil edelim. Birtakım içeceklerin ve özellikle 2-3 litre suyun mutlaka çantamızda bulunması gerekiyor.

Likya Yolu yürüyüşü yazının başlangıcındaki gibi heyecan vermeye devam ediyor mu yoksa gözünüz korkmaya başladı mı?

Sizi korkutmamak için yemek pişirme ekipmanları listeye dahil etmiyorum ama deniz gören yüksek tepelerin panoramik manzarasında karnınızı doyurmak ya da insan eli değmemiş koylarda bir şeyler içerek yıldızları seyretmek için biraz fedakârlık gerekiyor.

Likya Yolu kırmızı beyaz işaretlerle yürüyüşçülerin kaybolma olasılığını ortadan kaldırdığı halde dağ-tepe, ağaç-çiçek, börtü-böcek derken kendinizi yürüyüş rotasının dışında bambaşka bir yerde bulabilirsiniz. Çok fazla paniğe kapılmaya gerek yok ama yürüyüş rotasından kopmamak için haritalarınız elinizin altında olmalı. Parkurlardaki su kaynakları ya da yerleşim alanları hakkında bilgi sahibi olmalısınız. Basit aksilikleri de maceranın ödülü olarak kabul edin. Her ne olursa olsun günün sonunda hedefinize ulaşmanın mutluluğunu yaşayacaksınız.

Umarım doğaya yönelik hayallerinizi tetiklemeyi başarmışımdır.