Mutluluğun adresi

Pek farklı değil bakış açılarımız…
Lise yıllarının sonuna yaklaştığımızda, iyi bir üniversitede okuyup, istediğimiz alanda ve de dolgun bir ücretle hayata atılmayı arzularız; iş yerinin çalışma koşulları da tatmin edici olmalı ki üniversitede dirsek çürüttüğümüze değmeli…
Sözünü ettiğimiz hedeflerin gerçekleştiği yaşlara gelindiğinde, aşk dolu bir evliliğin tadını çıkarmaktan ve de çevredekilerin imrenerek baktığı çocuklarımızı büyütmekten daha büyük bir mutluluk olabilir mi?
Bu arada yazlık ve kışlık evimiz, yeni yaşam standardımıza uygun arabamız, her yıl yurtdışında tatil yapabilecek kadar zaman ve paranın olmasını da istemez miyiz?
Ve de uzun ömürlü büyüklerimizle birlikte sağlıklı bir yaşam…
Bu arada imrenilerek bakılan çocuklarımız büyümeli, iyi bir üniversitede okuyup, istediği alanda ve dolgun bir ücret karşılığında hayata atılmalı; işyerinin çalışma koşulları tatmin edici olmalı ki üniversitede dirsek çürüttüğüne değmeli…
Başa mı sardırdık yazıyı?
Ben yine de hızımı kesmeden çocuklarımızın geleceği hakkında birkaç satır daha eklemekte kararlıyım; aşk dolu evlilik yapmaları, imrenilen çocuklarının olması, evler, arabalar, yurtdışı tatilleri ve bizlerle birlikte sağlıklı bir yaşam…
Az önce okuduğunuz hikaye kulağa hoş geliyor ama böylesine bereketli bir yaşamı mutluluğun kendisi olarak görebilir miyiz?
Bu gibi bir yaşam sürerek mutlu insanların karavanına katıldığımızı ya da mutsuzlukların bizim dünyamızın dışında kaldığını söyleyebilir miyiz?
Ya madalyonun öteki yüzünü yaşamak zorunda kalırsak?
İstediğimiz okullarda okumak, iyi bir iş, daha iyisinden bir eş, imrenilen çocuklar, evler, arabalar, tatiller; bütün bunlar yalnızca hayalimizi süslemekle sınırlı kalırsa…
Çoğu insan için yaşamın olumsuz taraflarıyla aktığı bilinen bir gerçek ve biz bu gerçeği mutsuzluklarımızın ana kaynağı olarak mı görmeliyiz?
Ne tür yaşam hikayesi bizlere sunulmuş olursa olsun, yaşamımızdaki etkilenmeler beynimizde anlamlandırılıyor. Göz görmüyor, beyin görüyor. Kulak işitmiyor, beyin işitiyor. Yaşam beynimizin içinde biçimleniyor. Korkularımızı, cesaretlerimizi, zevklerimizi, umutlarımızı, suçluluklarımızı, utançlarımızı ya da gururlarımızı beynimize yaşıyoruz. Ne yaşadığımız değil, nasıl algıladığımız önemli olduğundan, mutluluklarımız ya da mutsuzluklarımız beyinde anlamlandırılıyor.
O halde kalıcı ya da geçici mutlulukların birbirinden farkı ne?
Çok varlıklı yaşamlar, yüksek makamlar, ünlülerin dünyası, her gencin renkli rüyası gibi görülür ama etiketlerin yarattığı mutluluklar ister istemez kısa ömürlüdür; alışana kadar ve sonrası eskisinden beter bir doyumsuzluk…
Tek taş pırlantasını dört kat daha büyüğüyle değiştirdiğiniz sevgilinin mutluluğu, aç bir sokak çocuğunun karnını doyurduğunuz sırada yaşadığı mutluluktan daha fazla olamaz. Anlık mutluluklar kibrit çöpünün alevi gibi aniden parladıktan sonra yerini eski karanlığına bırakır.
Kalıcı mutlulukların adresi ise çıkar hesapları üstünü kurulmamış, sanal dünyanın gelip geçici rüzgarlarından beslenmeyen, maddiyat ve makam beklentilerilerinin uzağında, samimi duyguların üstüne sevgi ve saygıyla inşa edilmiş, tadına doyum olmayan insan ilişkilerinde saklıdır.