Öfke ya da Mutluluk

Bu yılın birinci yazısına mutluluğun peşinde şarkılarla dolaşan satırlarla başlamak yerine, öfkeyi dillendirmeyi tercih edeceğim yüksek müsaadelerinizle…

Kimine halini hatırını sorduğunda “İyiyim,” diyor ama nasıl bir iyilik durumuysa burnundan solumakta; bir gerginlik, bir saldırganlık, bir burnundan kıl aldırmazlık; dokunsan patlayacak barut fıçısı halleri…
Ya duygularına, düşüncelerine, inançlarına ya da gereksinimlerine saygısızlık edilmiştir.
Ya karşı taraf ya da onların vesile olduğu durumlar yaşamının akışını değiştirmeye yönelik tehdide dönüşmüştür.
Ya başkalarının saldırgan davranışlarına karşı savunma ya da karşı saldırıya geçme zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Ya yaşamında beklenmedik gelişmeler olmuş ya da bilinmezliklerle dolu gelecek kendisini beklemektedir.
Hiç umulmadık zamanda ya da mekânda esmeye başlayan fırtınalara hazırlıksız yakalandığınızda; ya içinizde kalması için çabalar ya da doğrudan dışınıza yansıtırsınız; kimi giderek kabalaşır, kiminde küfrün bini bir parça, kimiyse kükreyişlerini şiddete dönüştürmenin hazırlıklarını yapmakta…
Bir anda içimizde kabaran ve çoğu zamanda dışarıya taşan duyguya ve yansıması olarak gösterdiğimiz tepkiye ÖFKE diyoruz. İlk çağlarda insanoğlunun ölüm kalım savaşında tetikte olmasını, yaşamsal tehlikelerle mücadele etmesini ve soyunun sürekliliğini sağlayan öfkelilik hali, değişen dünyanın gerçeğinde yeniden biçimlenmiş. Artık kişisel kimliğe yönelik saldırılar, güç sahibi olabilmek ya da gücün kontrolünü kaybetme kaygısıyla karşımıza çıkıyor.
En genel anlamda öfke duygusunun ortaya çıkardığı tepkiler oldukça doğaldır. Çoğu zaman öfkelerimizin peşinden haksızlıklara karşı dururuz. Yaşamın akışında değişiklikler yapmanın zamanı geldiğinde öfkelerimiz gücümüze dönüşür. Bu doğal ruh halini katlanılmaz hale getiren ise saldırganlığa taşınarak, bize ve çevremize zarar vermesidir. Öfkeyi nasıl deneyimlediğimiz ve ifade ettiğimiz önemli oluyor ister istemez.
İçe yönelik öfkelerle baş başa kalanlar, yaşadıkları duyguyu kabullenememekte ve edilgen yöntemlerle ruh halini ifade ederek, küsmeyi ya da somurtmayı tercih ediyor. Dışa yönelik öfkelerle yaşayanların tepkisi ise volkan patlamasından farksız. Her hamlede şiddetini daha da arttırarak kontrolsüzce lavlarını püskürtüyorlar.
Çok fazla içe ya da dışa öfkelerimizi yöneltmek, başka bir deyişle susmak ya da patlamak, kendimizi yeterince ifade edemediğimizin göstergesidir. Bu tür davranış biçimleri ilişkilerimizi olumsuz anlamda etkiler. Ruhsal ve bedensel sağlığımızın dengelerini bozar. Öfke patlamasını yaşamadan önce, uygun zamanda ve mekanda kızgın olduğumuz kişilerle konuşmak, haklarımızı ve sınırlarımızı doğru belirlemek, ‘Kime öfkeliyim?’ ya da ‘Neden öfkeliyim?’ sorusunu kendimize sorarak öfkenin kaynağını doğru saptamak gerekir. Çoğu zaman kızgınlıkların faturası kızdığımız insanlara çıkmayabiliyor çünkü…
Neden sakin olmaya çalışarak yapıcı bir dille öfkemizi karşımızdakilere aktarmayalım ki?
Karşımızdakini iyice anladıktan sonra yorum yapmak fazla mı zor?
Faklı açılardan karşımızdaki kişilere ve olaylara bakmak mümkün olabilir mi?
Siz çözüm üretip, karşınızdakini de çözüm üretmeye zorlasanız, olumsuzlukları dillendirmek yerine çözüme odaklansanız olmaz mı?
Bir tarafın ezilmesini sağlamak yerine tarafların birlikte kazanacağı sonuçlara ulaşmaya çalışmak fazla mı hayalci?
En heyecanlı öfkelilik hallerinde yaşamınızı film karesi gibi dondurduğunuzu düşünün. Ona kadar saymaya başlayın. Bu arada ortamdaki insanlardan uzaklaşmaya çalışarak eşyalara odaklanın. Bir süre bulunduğunuz mekândan ayrılmaya, mümkünse yürümeye, mümkünse müzik dinlemeye, bunlara olanak yoksa derin nefeslerle gevşemeye çalışın. Hayal gücünüzden yardım alarak, sizi rahatlatan imgeleri gözünüzün önüne getirin.
Bir parça sakinleşmeyi başardınız mı?
Şükürler olsun…
Hiç zaman yitirmeden neden korktuğunuzu düşünmeye başlayın, nelerin sizi tetiklediğini belirleyin, durumu tekrar değerlendirdikten sonra alternatif yanıtlarınızı gözden geçirin…
Her koşulda insanın hakkını araması önemli ama incir çekirdeğini doldurmayacak konuların peşinde öfkeden öfkeye savrulurken ‘Mutlu olmak mı, yoksa haklı olmak mı daha önemli?’ sorusunu da aklınızdan eksik etmeyin.
Yeni yılınız öfkelerin uzağında mutluluklara yelken açsın…