Sanatta 70 Yıl; Semih Sergen

Yaz aylarının sonlarında geleceğin tiyatrocuları belirlenmeye başlar. Genç adayların çoğunluğu tiyatro okullarını kazandıracak kişilerin ya da kurumların peşinde dolanmaya başlamıştır. Ne olduğu belirsiz tiyatro kurumlarına, manken ajanslarına, menajerlere, uçkuruna düşkün tiplere, ‘onu da ben yetiştirdim, bunu da ben yetiştirdim,’ diyerek egosunu tatmin edenlere ve daha birçok tiyatrodan nasibini almamış insanlara paralarını kaptırırlar. Tek tük olsa da doğru sanatçılarla yolları kesişen olur tabi ki…

Bu gençlere tiyatroya sevdalanmanın nasıl bir şey olduğunu, 88 yaşındaki usta tiyatro sanatçısı Semih Sergen’in sözleriyle anlatmak istiyorum:

“Çok beğendiğim oyunlar ya da filmler beni çok etkilediği için rahatlıkla seyredemiyordum. ‘Unutulmaz Şarkı’ isimli Chopin’in yaşamını konu alan bir film seyretmiştim. Filmden çok etkilendiğim için seyrederken hüngür hüngür ağladım. Benim hastalandığımı sanarak filmi durdurdular. Sürekli filmi düşünerek bir hafta boyunca hiç konuşmadım. İyi sanat olaylarının beni derinlemesine etkilediğini söylemek istiyorum.”

Bu sözler, 1931 yılında İstanbul’da doğan, ilkokula ikinci sınıftan başlayan ve Şehir Tiyatroları’nın büyük ustalarını izleyerek tiyatro sanatçısı olmaya karar veren lise çağlarındaki Semih Sergen’i anlatıyor. O yıllarda Münir Özkul gibi birçok önemli oyuncunun mezun olduğu İstanbul Lisesi’nin tiyatro kolundaymış. Ailesinin isteği doğrultusunda Heybeli Ada’da bahriye sınavını kazanmış. Son anda konservatuvarın sınav açtığını öğrenince ailesinden habersiz tiyatroda da şansını denemek istemiş.

“Sınava nasıl hazırlanılacağını bilmediğim için sınav parçaları olan ‘Cyreno De Bergerac’ ve ‘Paydos’ oyunlarının bütün rollerini ezberledim. Sınav başladığında sahnede bulunan bütün kişilerin hepsini aynı anda canlandırdım. Parçaları oynarken bütün jüri bana kahkahalarla gülüyordu. Jürideki kişilerin ciddiyetten uzak insanlar olduğunu düşünmeye başlamıştım. İki parçamı kesmeden sonuna kadar oynattılar. Beni seyrederken güldükleri için dalga geçtiklerini sandım. Daha sonra sesimin nasıl olduğunu anlamak için şarkı söylememi istediler. Ben de onlarla dalga geçmek için arkadaşıma ait olan rezil bir tangoyu söylemeye başladım. Hemen kestiler. Birkaç temrin yaptırdıktan sonra beni dışarı çıkardılar. Herkesin sınavı on dakikada biterken benimki bir saat sürdü.”

Rezil olduğunu düşündüğü oyunculuk sınavı Ankara Devlet Konservatuarı’nı yatılı olarak birincilikle kazanmasıyla noktalanmış. Başta Nurettin Sevin olmak üzere, Mahir Canova, Cüneyt Gökçer, Şahap Akalın, Nihat Aybars, Saim Alpago ve Nusret Şenbay gibi hocalardan tiyatro eğitimini almış. Üst sınıflarda Yıldırım Önal ve Kerim Avşar, alt sınıflarda ise Müşfik Kenter, Haluk Kurtoğlu, Baykal Saran, Oytun Şanal, Hepşen Akar, Gülgün Kutlu gibi geleceğin önemli isimleriyle beraber okumuş.

“Konservatuara girdiğim zaman neden gerek duydularsa bana sınıf atlattılar. O günleri hatırlıyorum. Beni bir heyetin karşısına çıkardılar. Çeşitli sorular sordular. Hepsini cevaplandırdım. Verdiğim cevaplardan memnun kalmış olacaklar ki iki sınıf birden atlatmayı düşündüler. Fakat böyle bir uygulama olmadığı için yalnız bir sınıf atlayarak ikinci sınıftan okumaya başladım. Yaşım birinci sınıfta okumaya yetmezken ben ikinci sınıfta okuyordum. Diksiyon dersinde okumamız için bize küçük pasajlar veriyorlardı. Herkes bir kez okurken, ben sahneye koymuş, ezberlemiş olarak geliyordum. Onun için diksiyon kitabındaki kız-erkek, bütün rolleri ezbere bilirim. İkinci üçüncü sınıftan sonra sınıf geçmek gibi bir sorunum olmadığını anladım. Rollerimi daha iyi oynamayı düşünerek bir sanatçı gibi çalışmaya başladım. Herkes iki parça hazırlarken, ben on yedi parça hazırlıyordum.”

Bu sürecinin ve gönülden tiyatroya bağlanmanın sonrasında; 100’ün üzerinde tiyatro oyununda başrol oynayan, 40’ın üzerinde oyunun yönetmenliğini yapan, Devlet Tiyatroları’nda çeşitli idari görevlerde bulunan, 50 sinema filminde rol alan, Türkiye’de ilk 45’lik şiir plağını hazırlayan, ilk yerli fotoromanda Işık Yenersu’yla başrolü paylaşan, çok sayıda tiyatro oyunları ve şiir kitapları bulunan, birçok üniversitede tiyatro dersleri veren, gazetelerde ve dergilerde yazıları yayınlanan bir Semih Sergen ortaya çıkmış.

AÜ DTCF Tiyatro Bölümündeki mezuniyet tezimin konusu Semih Sergen olmuştu. 1986 yılında Nurettin Sevin’in çevirip, Yücel Erten’in yönettiği Shakespeare’in ‘Hırçın Kız’ oyununda yollarımız kesişmişti. O yıllarda sanat yaşamının 37. yılındaki Semih Sergen, efsane bir oyuncu kadrosunun arasında ‘Patruchio’ rolünü oynuyordu. Tiyatro üstüne uzun sohbetler yapmıştık. Usta tiyatrocu şimdi de sanattaki 70. yılının tadını çıkarıyor.

Türk tiyatrosunun yarınlarını yaratacak gençlere Semih Sergen’in ilham vermesi dileğiyle…