Turgay Yıldız’ın ardından

Yıl 1982…

O yıl darbecilerin hazırlattığı anayasaya bağlı olarak yükseköğretim yeniden yapılandırılmıştı. YÖK çatısı altında toplanan yükseköğretim kurumlarında, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş, konservatuarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştı. 

AÜ DTCF Tiyatro Bölümü’ne az sayıda öğrenci alınması planlanırken, YÖK tarafından yetenek sınavı iptal edilmiş ve ön kayıt puanı aşağıya çekilerek elliden fazla öğrenci alınmıştı. Bu öğrencileri yetiştiren akademisyenleri de minnet duyguları içinde yeniden anımsayalım: Prof. Dr. Sevda Şener, Prof. Dr. Metin And, Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, Prof. Dr. Nurhan Karadağ, Prof. Dr. Sevinç Sokullu, Turgut Özakman, Ergin Orbey, Tahsin Konur, Yücel Erten, Sevgi Türkay ve de tiyatro bölümüne dışarıdan ders vermeye gelen birbirinden değerli tiyatro insanları…

O yıllarda Ankara ve İstanbul konservatuarı dışında, iki üniversitede daha tiyatroyla ilgili bölümler (Ankara’da AÜ Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ile İzmir’de Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi) vardı ama konservatuar mezunu olmayanı Devlet Tiyatroları’na oyuncu olarak almıyorlardı.

Biz de haklı olarak “Bölümü bitirdiğimizde ne olacağız?” diye hocalarımıza soruyorduk.

Bizlerden fazlaca umudu olmayan hocalarımız da “İyi birer tiyatro seyircisi olacaksınız,” diye geçiştiriyordu.

Bu öğrencilerin arasındaydı Turgay Yıldız; dört çocuklu ailenin 1965 doğumlu üçüncü çocuğu, Ankara’nın varoşlarından Altındağ’da doğup büyümüş, Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi’nden mezun olmuş, üniversiteye gelene kadar deniz görmemiş; içine kapalı, sessiz, sakin; ailesinin yanında üniversite okumanın toyluğu sırtında…

Şu anda Anadolu Üniversitesi, Devlet Konservatuarı hocalarından olan Prof. Dr. Mustafa Sekmen’le sıra arkadaşı olarak en önde oturuyorduk. Ön sıraya Turgay Yıldız da talip olunca işler karıştı, bazen ikimiz, bazen üçümüz derken sıra çekişmesi yıllara yayıldı. Sıra arkadaşlığı zaman içinde yakın arkadaşlığı da beraberinde getirdi. Sınıf arkadaşlarımızdan Mehmet Çevik’le beraber paylaştığımız 58/A numaralı öğrenci evimiz, birçok arkadaşımız gibi Turgay’ın da uğrak mekanlarındandı. Ders ve tiyatro dışında aynı kahvehanede toplanarak kağıt oynuyorduk.

Oğuz Tunç’un yönettiği ‘Masal Bahçesi’ Turgay Yıldız’ın sahneye çıktığı ilk tiyatro oyunu oldu. Ben çocuk oyunundaki eşkıyaların başıydım. Turgay da eşkıyalardan biriydi. Oyun sırasında pantolonu yırtılınca oturduğu yerde kalakaldı. Ne doğaçlamayla durumu geçiştirebildi ne de oturduğu yerden kıpırdayabildi. Benim şaklabanlıklarım olmasaydı o sahnede kilitlenip kalacaktı çocuk oyunu…

Bir solukta üniversite yılları gelip geçti ama aramızda ‘tiyatro seyircisi’ olmakla yetinen pek kimse kalmadı. Birçok arkadaşımız gibi Turgay Yıldız da çeşitli tiyatroda oyunculuk yaparak sanatına tutunmaya çalıştı. İlk tiyatrosunun kuruluşu, sınıf arkadaşlarımızdan Hüseyin Gazi İnce’nin evindeki değerlendirme toplantılarıyla ve annesinin çeyrek altınının sermaye oluşuyla gerçekleşti. Alt sınıflardan Ali Okyar’ın da aralarında bulunduğu üç ortak, uzun yıllar birlikte tiyatro kurup, birlikte batırdılar. Son kurdukları Ankara Komedi Sahnesi’ndeki çalışmalarını da dahil edersek, Turgay Yıldız çoğunluğu çocuk oyunu olmak üzere, yirminin üzerinde tiyatro oyunu yazdı, birçoğunun müziklerini yaptı, oyuncu ve yönetmen olarak görev aldı.

Yirmi dört yaşında yazdığı ‘Palyaço Prens’ adındaki çocuk müzikali, İBB Şehir Tiyatroları ve daha sonra da Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneledi. Bir başka çocuk oyunu ‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’ 2013-14 tiyatro sezonunda Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda, 2014 yılından beridir de İBB Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. Bu tiyatro oyunu geçtiğimiz yıl üç farklı dalda ödüle layık görülmüştü.

Bir de TRT’de başlayan televizyonculuk ve radyoculuk süreci var. On sene TRT Ankara Radyosu’nun hazırladığı ‘Hafta Sonu’ programında parodi yazarı ve seslendirme sanatçısı olarak görev aldı. TRT Ankara Televizyonu’nda Turgay Bostan’ın yönetmenliğini yaptığı dizilerde oyuncu ve yazar (‘Beter ile Şeker’ adlı dizide yazar ve oyuncu, ‘Baba Ocağı’ adlı dizide oyuncu, Komşu Köyün Delisi’ dizisinde oyuncu ve 8. bölümden itibaren yazar) olarak çalıştı. Yine TRT Ankara Televizyonu’nda Sevgi Kartarı’nın yapımcılığını üstlendiği ‘Umutla Yaşamak’ isimli programın sunuculuğunu yaptı.

Uzun süren TRT dönemi özel televizyon kanallarının da kapısını aralamıştı. Show TV’de ‘Sonradan Görmeler’ dizisinde oyuncu, ATV’de ‘Büyülü Yuva’ dizisinde yazar, BRT’de ‘Teber ile Muteber’ adlı haftalık kabarede yazar ve oyuncu, Ege TV’de ‘İyi Egeler’ adlı programda sunucu, Avrasya TV’de ‘Türk Kahvesi’ isimli canlı yayınlanan politik mizah programında yapımcı ve sunucu olarak görev aldı. Bu arada Abdullah Oğuz’un yönettiği ‘O Şimdi Mahkum’ adlı sinema filminde Cyrano’yu oynadı.

1994 yılında Flash TV’de başlayan canlı yayınlar Turgay Yıldız’ın ‘Politik Mizah’ döneminin başlangıcı sayılır. Birçoğunu Bahadır Tokmak’la yaptığı (Nargile Kahvesi, Sabah Kahvesi, Bizim Bakkal, Akşam Traşı, Düm Teke Tek, Şeytan Bunun Neresinde) programlar vesilesiyle geniş seyirci kitlelerine ulaştı. Hem yaptıkları işi sevdiler hem de halk tarafından sevildiler. Bir yandan onlarca ödül aldılar, diğer yandan da mahkemelere çıktılar. Arada boşluklar olsa da canlı politik mizah programları, farklı formatlarda ve birçok televizyon kanalında 2008 yılına kadar sürdü.

Tüm çalıştığı ‘Politik Mizah’ programlarından kovulduğunu esprili biçimde dile getiren Turgay Yıldız “Kovulma garantili programlar yapıyorum,” diyordu.

Daha sonrası ise siyasi baskılar nedeniyle televizyon ekranlarından uzak bırakıldığı yıllar…

2000’li yıllarda üniversite döneminden arkadaşlarla yoğun olarak görüşmeye başlamıştık. Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın da dahil olduğu arkadaş grubunun yakınlığı, mezunlar derneğine yeniden hayat vermemize vesile oldu. Turgay Yıldız’ı derneğimizin başkanı seçtik. Yönetim Kurulu’nun çoğunluğunu bizim sınıfımız (Alper Kut, Hüseyin Gazi İnce ve ben) oluşturuyordu. Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın emekliliğiyle ilgili yaptığımız etkinlik de Turgay Yıldız’ın başkanlığında efsanevi bir işti.

Çok yönlü sanatçılardan olan Turgay Yıldız, 2014 yılında sinema filmi çekmek niyetiyle Amerika’ya gitmişti ama film ekibi tarafından yarı yolda bırakılınca dil kursuyla yetinmek zorunda kaldı. Bir süre Los Angeles ve Boston’da yaşayarak İstanbul’a geri döndü. Altı yıl boyunca Avcılar Belediyesi Konservatuarı’nda oyunculuk hocalığı yaptı. Aynı yıllarda İstanbul’da yaşadığımız halde seyrek görüştük. O Ankara’ya döndü ve pandemi döneminde de sosyal medya dışında yollarımız kesişmedi.

Bu hay huy içinde, iktidarın vurdumduymaz hallerini politik güldürülere dönüştürerek, telefonunun kamerasıyla kaydetmeye başlamıştı. Kısa videolarındaki tiplemeler sosyal medya üzerinden geniş kitlelere ulaştı. İlk akla gelen doğrucu Raif Abi 12 Eylül sonrasında Almanya’ya kaçan eski solculardandır. Onun bilgeliğini önemseyen Irıza ‘din-iman’ diyenlere inanıp güvenir. Şahsına münhasır Müşteba ‘Bütün bunlar Lozan yüzünden!’ diye dertlenmeden duramaz. Çok güldüğüm ‘o aslında öyle demek istemedi,’ diyen yalama danışman tiplemeleri haber programlarında kesintisiz olarak karşımıza çıkıyor zaten…

Pandemi döneminde çaresizlik edebiyatı yapan sanatçıların kervanına katılmak yerine “Herkes kendisini geri çekti. Ben cesur olduğumdan değil, onurumu korumaya çalışıyorum. Yoksa insanım yani. Herkes gibi ben de korkuyorum,” diyerek geniş kitlelerin sesi olmaya devam etti.

Can dostlarının başında gelen sınıf arkadaşımız Kemal Aydoğan’ın yönetimindeki Moda Sahnesi’nden canlı yayınlanan ‘Memleketi 7 Cüceler’ oyunuyla, pandemi döneminde de sesini duyurdu.

Sanatın eleştirel ve dönüştürücü gücüne inanarak “Hepiniz bir gün gideceksiniz, ben de gideceğim. Kalmayacağız, o yüzden kötülük etmeyin,” diyen Turgay Yıldız 22 Temmuz’un sabah saatlerinde aramızdan ayrıldı.

Son yolculuğunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş başta olmak üzere, sevenleri Turgay Yıldız’ı yalnız bırakmadı. Orada olamayanlar da sosyal medyadan üzüntüsünü paylaştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti lideri Meral Akşener, Deva Partisi lideri Ali Babacan, HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, sanatçı Zülfü Livaneli, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca gibi bilinen insanlar tarafından taziye mesajları yayınladı. Çok fazla insan, Turgay Yıldız’ın ardından birbirinden güzel sözler söyledi.

Cenaze törenine katılan Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu “Turgay Yıldız hakikaten derdi olan bir sanatçıydı. Ama bu derdi kendisiyle ilgili bir dert değildi. Toplumsal derdi olan ve toplum için olan derdini korkmadan, cesaretle haykıran bir sanatçımızdı. Ne yazık ki gencecik kalbi bu kadar çok derde dayanmadı,” diye duygularını dile getirdi.

Akademisyen sanatçı Üstün Dökmen de “Çok donanımlı bir sanatçıydı, çok. Lafın gelişi değil, dört dörtlük bir sanatçıydı. İyi bir metin yazarıydı, iyi bir oyuncuydu, Türkçeyi güzel konuşuyordu; şan eğitimi almıştı, sesi güzeldi. Ölen için bir şey yok, o farkında değil ama olan Türkiye’ye oldu,” diye konuştu.

Onun politik mizahından hoşlanmayanların neler düşündüğünü de Ahmet Hakan “Beğeniyordum. Gülüyordum. Gülümsüyordum. Başarılı buluyordum. Hatta iktidar karşıtı parodilere imza atmasına rağmen iktidar taraftarları tarafından da gülümsenerek izlendiğine tanıklık ettiğim oluyordu,’ diyerek köşe yazısına taşıdı.

Bütün bunlar Turgay Yıldız’ın politik mizahının toplumun genelinde karşılık bulduğunun kanıtı…

İranlı sanatçı Hekim Behram’ın Turgay Yıldız için yazdığı ve sağlığına yeniden kavuşunca paylaşmayı düşündüğü şiirle yazımızı noktalayalım:

Yer yüzünün kutsal insanlarından sayarım ben

Mizah ustalarını.

Zira,

Tanrı gülmesini ister insanların.

Mizah ustaları da..

Tanrı mutlu olmasını ister herkesin.

Mizah ustaları da..

Tanrı güzellikten yana durmasını ister insanın gülerken

Mizah ustaları da..

Niye?

Çünkü aşk var güldürme isteğinin arkasında.

Sevmeyen güldüremez zira.

Ve aşksız dönmez bu çark,

Asla!

Ve onlar

Yani şu mizah ustaları

Tanrı’yı da güldürürler aslında,

İnsanları mutlu edip, güldürdükleri

Her seferinde…